Nasıl, güzel fikir değil mi? Tabii ki evet ama karlı değil. Reklam değeri, yok denecek kadar az. Yani gerçekleşmesi mümkün değil. Peki mümkün olanlar neler? Barcelona ve Manchester ile başlayıp Euroleague'e uzanan ve son olarak Kobe Bryant'ın marka elçiliği ile taşlandırılan sponsorluklar.
Bir şirketin parayı nasıl harcayacağına karışmak haddimiz değil ancak, artık iş sevimsizleşmeye başladı. İlk başlarda imza attırılan kulüplerin isimleri karşısında gözlerimiz kamaştı, bol bol alkışladık ama biraz düşününce iyi de bunların bize faydası ne ki biz bu kadar seviniyoruz demeden edemiyor insan.
Şüphesiz, bu anlaşmalar THY'nin marka değerini arttırıyor ama bu şekilde Türk sporuna hizmet edildiği, yanılsamadan başka bir şey değildir. Kobe Bryant'la kaç paraya anlaşıldı bilmiyorum ama THY bu yıl tanıtıma 73 milyon dolar ayırmış. Bunun önemli bir bölümünü de futbol ve basketbol sponsorlukları oluşturuyor.
Maalesef bu büyük pastanın basketbol milli takımımıza ayrılan küçük dilimi dışında bize en ufak bir hayrı bulunmuyor. Halbuki çok daha ufak bir dilimle onlarca spor okulu açıp binlerce çocuğu basketbola kazandırmak mümkün. Mesela Garanti Bankası'nın desteğiyle sürdürülen 12 Dev Adam Basketbol Okulları, bu konuda feyz alınması gereken bir numaralı örnek. THY de bu şekilde bir yatırım yapmak zorunda mı? Değil ama bu veya benzeri bir proje gerçekleştirmeden, ben Türk sporu için büyük işler yapıyorum demek de hakkı değil.
Kemal'in Beşiktaş - Bursa maçından sonra yazdığı güzel yazıyı eminim hepiniz okumuşsunuzdur. Hani başlığında "Rüzgar eken, fırtına biçer!" diyordu Kemal. Biz sporda şiddet yasası çıksın diye beklerken, meclis tamda bu konuya zıt olarak silah bulundurma yaşını 18'e indiriyor. Üstelik tek bir silah için değil, 5 adet silah bulundurup iki tanesini de yanınızda taşımanız için bu yasa! Yani isteyen yanında iki adet silah ile birlikte gezebilecek.
Düşünsenize "yan baktın" kavgası yüzünden kaç kişi ölüyor, kaç kişi bıçaklanıyor ülkemizde? Birde şimdi futbol yüzünden çıkan kavgaları düşünün. Yakında çıkan kavgalarda taş, sopa, bıçak yerine silahta kullanılabilecek. Paranoya yapmak istemiyorum ama bildiğiniz çatışmalar çıkabilir maç kavgası yüzünden. Mesela bir spor yazarının yazdığı yazı bir kısım taraftarı memnun etmez ise ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
Bundan sonra maçlara giderken yanınızda götürmeniz gerekenler sadece atkı ve bayrak değil. Bundan sonra çelik yelekte giymek zorundasınız. Deplasman maçına gelen bir "silah sever" her an rakip takımın taraftarı olduğunuz için sizi çekip vurabilir. Dediğim gibi; "çelik yelekleri hazırlayın".
Beşiktaş, Galatasaray ve Kayseri'nin kaybettiği, Trabzon'un kazandığı bir haftada çok önemli üç puanı bıraktı Fenerbahçe başkent Ankara'da. Deplasmanda İstanbul dışında sadece bir kez kazanarak devreyi kapatacaklar. Bunun yanı sıra mesaj maçlarını da kazanamayarak ligin ilk yarısını bitiriyorlar.
Kırılgan bir takım Fenerbahçe. Maçların ilk yarısından sonra karakter gösteremeyerek panik yapıp oyundan düşen bir takım. Bu yüzden ilk yarısında 2 gol atmadığı maçları kazanamıyorlar. Rakip Ankaragücü, ilk yarı bir tane bile atak yapamamış. İkinci yarı ileri çıkarak sana daha fazla alan bırakıyor, fakat sen bunları kullanamıyorsun. Hava soğukluğundan, zeminin kayganlığından falan değil. Ayakları gitmiyor ikinci yarı Fenerbahçe'li futbolcuların. Bir salgın hastalık gibi yayılıyor bu panik havası ikinci yarılarda. Aykut Kocaman'ın çare bulması gereken konu sadece bu. Düşünün Alex De Souza Fenerbahçe tarihinde 100 gol barajını aşmış, 188 maça çıkarak en çok forma giyen yabancı oyuncu olmuş, gol krallığında ikinci sırada. İlk yarı geri gelip top alarak bir şeyler yapmaya çalışsa da, ikinci yarı sahadan siliniyor. Dia sol kanattan ilk yarıda yaldır yaldır giderken, ikinci yarı ortalarda gözükmüyor. Biraz Gökhan'la biraz Emre işte heyecanını koruyarak oynuyor.
Ankaragücü ise ilk yarı ne yaptı gerçekten bilmiyorum. Savunmadan çıkmadan 45 dakika mücadele ettiler. Aslında Ümit Özat'ın taktiği buydu. İlk 45 dakika Volkan'ın hareket etmesini engellemek ve soğuktan donarak reflekslerini kaybetmesini sağlamaktı. Nihayetinde Volkan yenen iki golde de hareket edemedi. Tabi ki bu bir şaka, fakat Fenerbahçe'lilerin en güvendiği isimlerden Volkan Demirel'de ki bu düşüş gözlerden kaçmamalı. Niang ise şikayetçi bu durumdan belli. Sürekli arkadaşlarını yanına çağırıyor, aralara kaçmaya çalışıyor. Fakat Fenerbahçe'de birileri araya top atmayı yasaklamış olacak ki, Niang'ın göstermesine rağmen kimse önüne top atmıyor.
Sonuç olarak Fenerbahçe'de bugün ikinci yarıda sınıfı geçen tek oyuncu Gökhan Gönül. İzlerken biz yorulduk evimizde. İlk yarı oynadığı futbolla da Christian geçer notu aldı bu hafta. Yinede onun bölgesinde Mehmet Topuz'un oynaması çok daha iyi olacaktır Fenerbahçe için. Unutmadan, Fenerbahçe kaçıncı kez soldan vurulan bir topta gol yedi sayısını unuttum. Caner Erkin hücumda verimli olamadığı zaman savunmada ne kadar çok sırıtıyor değil mi? İkinci yarının sonlarında artık savunmaya bile dönmeye gerek duymuyordu hatta. Eminim birçok kişi Vederson nerede demiştir bu akşam. Santos kadar yetenekli, Caner kadar hızlı olmasa da onun oynadığı dönemde Fenerbahçe sol kanadından bu kadar çok gol yememişti.
Şimdi haftaya Sivas maçı var Kadıköy'de. Büyük olasılıkla aynı senaryo tekrar edecek. Fenerbahçe ilk yarıda maçı alıp, ikinci yarı maçın bitmesini bekleyecek. Aykut Kocaman'a verilecek en büyük tavsiye ise şu: Takıma bir kimlik kazandır! Çünkü Fenerbahçe hiçbir mesaj maçını kazanamıyor yine. Zor bela şampiyonluk potasına girip, son hafta yine bir şampiyonluk maçına çıkarsa üçüncü kez son haftada şampiyonluğun gitmesine pek çok kalp dayanamaz. Peki nasıl yapacak Aykut hoca bunu? Çok kolay... Galatasaray karşısında ikinci yarı çevirilen maçı, Gaziantep karşısında ikinci yarı çevirilen maçı, Manchester United karşısındaki zaferi anlatarak. Oğuz'u, Rıdvan'ı, hatta Müjdat'ı anlatarak. Yani Fenerbahçe'nin gerçek kimliğini, savaşçı kişiliğini onlara göstererek.
P.s: Birde oyunun iki tarafınıda oynamayı başaran bir sol bek transferi de fena olmaz hani...