Malum maçın bitiş düdüğünden beri herkesin elinde kalem kağıt, milletçe hesaba kitaba daldık. Transfer maliyeti hesabını bu kadar severken, tazminat hesabından uzak durmamız düşünülemezdi elbet. Telaffuz edilen meblağlar çeşitli; avucunu yalar diyen bile var, büyük çaplı bir serveti cukkalayacak diyen de. İşin nihayetiyle ilgili ise fikir ayrılığı yok gibi. Guus Hiddink’i topun ağzına koyduk, parayı denkleştirdiğimiz anda ateşliyoruz fitili.
Hiddink de bu işe gönülsüz durmuyor. Biliyor ki topun onu fırlatacağı yerde güzel günler görecek. Aynı iki Türkiye seferi arasında olduğu gibi. Bir yerlerde yine bir ulusun sevgilisi olacak ve onlara en mutlu günlerini yaşatacak; kendisine inanan bir ulusa. Biz böyleyiz baba, sen bilgini tecrübeni, bizim karakterimizle yoğuracaksın; öyle sıfırdan sistem kurmalar falan bize gelmez demeyecek bir ulusa.
Hiddink duygusalsınız dedi, az söyledi. Garibiz biz. Başka bir gariplik bizimki, adı konamıyor, tarif edilemiyor. Hollandalı geldiğinde, hiç kimsenin tartışamayacağı bir isim getirdik dendi. Yanlış! Bu topraklarda herkes tartışılır, hem de en başarılı olduğu günde bile.
Şimdi toplumsal konsensus Abdullah Avcı’dan yana. Sıfır baskı ve beklentiyle, yıllardır elindeki kadroların kalitesinin birazcık üstünde bir başarı elde eden ve alamet-i farikası ara sıra büyük takımları yenmek olan Abdullah Avcı. Gün bayram günüdür dostlar. Raks edin, kutlayın. Çiğ çiğ yiyebileceğimiz yepyeni bir teknik direktörümüz oluyor. İlk 6 ayda ezebilirsek başını, hepimize tam puan. 1 yılı çıkarabilirse, karnelerimize kırık yazar. Varsa Avcı’nın başarılı olabileceğine gönülden inanan, gelsin başımızın üstüne çıksın, liderimiz olsun. Bu kadar karanlık bir zamanda, iki metre önümüzü göremezken böylesine pozitif bakış açısı, dosta güven, düşmana korku salar ancak.
Ama zor maalesef, hatta düpedüz imkansız. Sorun Avcı’da değil, bizde. Sorun Terim’de değil, Hiddink’te de değil; yine bizde, hep bizde. Teknik direktörün adının bir anlamı yok bu noktada. Mourinho’yla Guardiola el ele versin, 2014’e bizi beraber hazırlasınlar, inanır mıyız başarıya? Kim garanti edebilir Rio’daki karnavalda yer alabileceğimizi? 2014’ün Haziran ayı geldiğinde, 32 millet bir araya gelip futbolun bayramını kutlarken biz hala, “Yerlinin gazı, yabancının aklı” tartışmasını yapıyor olmayacak mıyız?
Dünyada teknik direktör bol, istediğimiz kadar dener yanılırız. Arada da denk gelir seviniriz ama hep arada. Bu kafayla istikrarlı başarı, ancak en güzel hayallerimizi süsler. Çok geçmeden yine alır kalemi kağıdı elimize, başlarız tazminat hesaplarına. Halbuki bir kereliğine de zihniyetimizin tazminatını hesaplasak, sonra da kaç paraysa verip göndersek, kökten çözemez miyiz ki bu işi?