2010 FIBA Dünya Şampiyonası, Türkiye için şüphesiz ki diğer bütün ülkelerden daha fazla anlam taşıyor. Aralık 2004’te adaylık sürecinin tamamlanması ve ev sahipliği hakkının kazanılmasıyla ortaya konan, kendi evimizde şampiyonluk hedefini gerçekleştirmek için sürdürülen altı yıllık çalışmanın sonuna geldik. Aradan geçen sürede her şeyin istediğimiz gibi gittiğini söylemek imkansız ama yine kendi evimizde oynadığımız ve gümüş madalya ile tamamladığımız EuroBasket 2001’in artçı etkilerinin sürdüğünü ve her geçen gün gelişerek, artık dünya basketbolunda hatırı sayılır bir yere geldiğimizi de kimse inkar edemez.
Türkiye, bugüne kadar düzenlenen 15 şampiyonanın sadece son ikisine katılabildi. 2002 Indianapolis’te çeyrek finale kalamamamıza rağmen, sıralama maçlarında Çin ve Rusya’yı devirerek elde ettiğimiz dokuzunculuk, ilk sefer için yabana atılacak bir netice değildi. 2006’ya ise Wild Card ile gitmek zorunda kalmamıza rağmen NBA yıldızlarımızdan yoksun bir kadroyla 6. olarak, Wild Card’ın hakkını sonuna kadar vermiştik.
Şimdi, hem ev sahipliğinden, hem de aradan geçen sürede gözle görülür bir gelişme gösterdiğimiz için hedefler de beklentiler de, hiç olmadığı kadar yükselmiş durumda. Yıllardır söylenen bir söz vardı: 79 ve 87 kuşaklarının sentezi gerçekleştiğinde çok ama çok büyük işler yapacağız. Mehmet Okur’un sakatlığı bu sentezi biraz sekteye uğrattı ama geriye kalan 12 Dev’in de, bizleri, heyecanla beklediğimiz başarılara taşıyacak gücü var. 2001’in bir tekrarı mı? Neden olmasın?
BURAYA NASIL GELDİLER?
Ev sahibi olduğumuz için şampiyonaya direkt katılıyoruz. Eğer böyle bir unvanımız olmasaydı, müthiş başladığımız ama sonunu getiremediğimiz EuroBasket 2009’da 8. olduğumuz ve ilk altıya giremediğimiz için şampiyonaya katılım hakkını elde edemeyecektik.
HEDEF
Resmi olarak açıklanan hedef, yarı final ve sonrasında madalya; yani ilk üçe girmek. Mantıklı bir hedef. Zaten Amerika’nın içinde bulunduğu herhangi bir şampiyonada, kesin şampiyonuz, şöyleyiz, böyleyiz hayalciliğine kapılmak mümkün değil. Evimizde oynarken, çeyrek final gibi bir hedef de koyamayacağımızdan ortası bu oluyor. Peki bu hedefe ulaşma şansımız nedir? Açıkçası kuralar çekildiğinde, gruptan birinci çıkarsak yarı final yolu, ardına kadar açık diye düşünüyordum. Ne var ki kısa rotasyonunda yaşanan şanssız sakatlıklar ve adidas İstanbul Cup’taki Sırbistan mağlubiyetinin ardından gelen üst üste mağlubiyetler, tabloyu epey kararttı. Hazırlık sürecinde, Sinan Güler’in oyun kurucu oynamak zorunda kaldığı, takımın ortalamasının iki metrenin epey üstüne çıktığı ve bu yüzden çevikliğimizi kaybettiğimiz manzaralarla karşılaştık. Daha iyi bir performans sergilediğimiz Efes Pilsen World Cup’ın sürprizi ise Kerem Gönlüm’ün 3 numarada denenmesiydi. Her bölge için fazlasıyla kaliteli alternatifler elimizde mevcutken böylesi maceralara çok da gerek yok gibi sanki.
Aslında, şampiyonadaki derecemizi belirleyecek en önemli unsur, her zaman olduğu gibi, günlük halet-i ruhiyemiz olacak. Gruptan çıkmamız garanti ama sonrasında seyircinin önünde kaç kaplan gücüne kavuşacağımız, çok belirleyici olacak. 1 çıktığımız anda ABD ve İspanya karşılaşmalarını finale kadar erteliyoruz. Bu kaçış operasyonu başarılı olduğu anda hedeflediğimiz yarı finalin yolu ardına kadar açılır. Başarısız olduğu seçenek ise pek üzerinde konuşulası değil. O saatten sonra, muhtemelen hüsranla sonlanacak bir hayalciliğe kapılmaktan başka çaremiz kalmaz çünkü.
ANTRENÖR
2004’ten beri Ay Yıldızlılar’ın başında olan Bogdan Tanjevic, bugüne kadar kendisinden beklenenleri karşılamaktan epey uzak kaldı. Kariyeri boyunca, birçok şampiyonluk yaşayan tecrübeli antrenör, maalesef Türkiye’nin başında tek bir madalya dahi kazanamadı. Onun yönetimde en büyük başarımız, 2006’daki dünya altıncılığı oldu. Bu sebeplerle, basketbolseverlerin ve medyanın yoğun tepkisine maruz kalan ama TBF’nin hep arkasında durduğu Yugoslav hocanın, Türkiye ile bir madalya kazanmak için bu şampiyona, son şansı olacak. Bilindiği üzere, yakın zamanda kanser tanısı konan ve tedavisi devam ettiği için Milli Takım, Bormio kampından dönene kadar takımdan ayrı kalan Tanjevic, önümüzdeki yıl için rahatsızlığı yüzünden daha hafif bir görev seçmek zorunda kaldı ve sportif direktör olarak Roma ile anlaştı.
Tanjevic için bir sıfat düşün deseler, aklıma ilk olarak “hırslı” gelir. O yüzden, bu ülkeden ayrılmadan bir madalya kazanmayı, herkesten çok istediğine eminim. Bu yolda, en büyük yardımcısı da, düşmanı da kendisi olacak. Eğer herkes tarafından, ağız birliği etmişçesine eleştirilen bazı tercihlerini gözden geçirirse, tecrübesi ve bilgisi ile bizi hedeflediğimiz başarılara ulaştırabilecek potansiyele kesinlikle sahip.
KISA KISA KADRO
Hidayet Türkoğlu
2001’den beri her şampiyonada olduğu gibi yine liderimiz ve beklentilerin en yüksek olduğu oyuncu olacak. Geçtiğimiz sene NBA’de yaşadığı hayal kırıklığının üstüne yeni bir takıma transfer olmak şüphesiz onu çok rahatlattı. Kariyerinin son virajına girerken, Dünya Şampiyonası’nda göstereceği performansla tekrar yükselişe geçmeye çalışacak.
Ersan İlyasova
İnişler ve çıkışlar yaşasa da NBA’e geri döndüğü ilk sezonu beklentilerin üstünde bir performansla tamamladı. Hem güçlü bir fiziğe hem de dış şut tehdidine sahip olması sayesinde rakip savunmaları oldukça zorlayacak. Bundan önceki şampiyonalarda hep belli bir ortalamanın üstünde performans sergilemişti. Yine en etkili silahlarımızdan biri olacak.
Kerem Gönlüm
Malum olaydan sonra bir sezonu basketboldan uzak geçirdi. Aslında basketboldan ziyade maçlardan uzaktı. Bu süreçte antrenmanlarını aksatmadı ve fit kalmayı başardı. Yaşananlardan bu kadar kısa süre Milli Takım’a alınması ilk başta biraz yadırgansa da hazırlık maçlarında, 12’nin önemli isimlerinden olacağını gösterdi.
Sinan Güler
Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken Efes Pilsen’e gitti ve maalesef burada süre alma konusunda ciddi sıkıntı yaşadı. İyi yaptığı işlerde herhangi bir gerileme yaşamadı ama bu durum, daha da ileriye gitmesini engelledi. Yine de atletikliği ve yeteneği ile göz kamaştırıyor.
Kerem Tunçeri
Oyununun en olgun dönemini geçiren tecrübeli oyun kurucu, maalesef yaza şanssız bir sakatlıkla girdi. El bileğinin kırılması sonucu bir aya yakın bir süre topa dokunamadı. Yine de parkelere normalden çok daha çabuk döndü ve takımın dümenine geçti. Eğer sakatlığı nüksetmezse, istikrarlı bir oyun sergileyecektir. Tek sorun, kısa oyuncu rotasyonunda yaşadığımız sakatlıklar yüzünden sahada planlanandan daha fazla süre kalmak zorunda olması.
Cenk Akyol
87 kuşağının en çok bel bağlanan oyuncularından biri olan Cenk, maalesef hiçbir zaman beklentileri karşılayamadı. Geçtiğimiz yıl kafayı toplamak ve silkinmek için gittiği Air Avellino macerası ise tabiri caizse, Cenk’e ilaç gibi geldi. Burada kariyerinin en yüksek ortalamalarına ulaştı ve hazırlık kampına oldukça istekli geldi. Antrenmanlarda son derece başarılı olan ve şut ritmini yakalamış görünen Cenk, maçlarda da benzer performans gösterirse şampiyonanın sürprizlerinden olur.
Ender Arslan
Kritik anların umulmadık kahramanı, yerli “big shot”, hazırlık sürecinin çoğunu sakat geçirdi. Ancak Efes Pilsen World Cup’tan hemen önce antrenmanlara dönebilen Ender’in ne kadar verimli olabileceği şüpheli. Efes Cup’ta çok fazla öne çıkmadan, idare etti. Şampiyona sırasında, mutlaka daha fazlasını sergilemek zorunda.
Ömer Aşık
Fenerbahçe ile yaşadığı problem yüzünden, geçtiğimiz sezonun ikinci yarısını parkelerden uzak geçiren Ömer, Chicago Bulls ile sözleşme imzalamasının ardından kara bulutları tamamen defetti. En önemli eksiği olan serbest atışlarını da geliştiren pota altı oyuncusunun, sert rakiplere karşı hala sinmesi ise endişe verici.
Ömer Onan
Her geçen sene oyununu biraz daha olgunlaştırdı. Artık, sadece hızlı ve savunması kuvvetli bir oyuncudan çok daha fazlası haline geldi. Patlayıcılığı ve ortalamanın üstünde şut performansıyla gerektiğinde insiyatif almaktan çekinmeyen ve her zaman belli bir seviyenin üstünde oynayacağından emin olduğumuz bir isim.
Barış Ermiş
Geçtiğimiz sezon Banvit’te sergilediği oyunla, bu formayı giymeyi hak ettiğini göstermişti. Kadroya dahil olabilmesi ise ancak Engin Atsür’ün sakatlığı sonrası gerçekleşebildi. Sahip olduğu fiziksel güç ve dayanıklılık, pozisyonundaki oyucuların birçoğundan daha fazla. Skorer bir oyuncu olmaması ise dezavantajı olarak görünüyor.
Oğuz Savaş
Basketbol zekasına hayran olduğum, uzunlarımızın bileği en yumuşağı. Bu yaz fazla kilolarından da büyük ölçüde kurtulan Oğuz, her geçen gün daha hareketli bir uzuna dönüşüyor. Nadiren de olsa üç sayılık çizgisinin arkasından da denemeler yapıyor. Böyle bir tehdidi olduğunu ilk maçlardan gösterebilirse, şampiyona boyunca rakiplerimizin savunma kurgularında değişiklikler yapmasına neden olabilir.
Semih Erden
Basketbol dışı bazı sebepler yüzünden hep hor görülmüş ve ne kadar yetenekli olduğu es geçilmiş bir oyuncu Semih. Ömer gibi o da, bu yaz NBA’e kapağı attığından, şu an takımın en moralli isimlerinden birisi. Erken faul problemi yaşamadığı sürece, büyük katkı sağlayacaktır.
6. ADAM
Ginobili’nin 6. adamlığı ne kadar inandırıcıysa bu da ancak o kadar inandırıcı ama şampiyonada Tanjevic bench’e ne zaman baksa gözüne takılacak ilk isim Ender Arslan olacak. Her ne kadar oyuna yedek başlayacak olsa da en az Kerem Tunçeri kadar süre alacaktır. Şahsen, özellikle maç sonlarında Ender’i mutlaka sahada görmek isterim. Soğukkanlı yapısı böyle anlarda oldukça işimize yarayacaktır. Çok iyi bir dağıtıcı olmasının yanında beklenmedik üçlükleriyle de oyunun akışını değiştiren Ender’in ne kadar verimli oynayabileceği, sakatlığından ne ölçüde kurtulabildiğiyle doğru orantılı olacak. Aynı şekilde, Türkiye’nin şampiyonada ne kadar başarılı olacağı da Ender’in performansıyla.
BU ADAMA DİKKAT
Kadroya Engin Atsür’ün talihsiz sakatlığı sonucu dahil olan Barış Ermiş’in şampiyonada beklentilerin üstüne çıkacağına inanıyorum. Antrenmanlarda gözlemlediğim kadarıyla, geç katıldığı kadroya çabuk uyum sağladı. Efes Cup’ta takım için faydalı olacağının ilk sinyallerini verdi. Şampiyona zamanı geldiğinde ise adaptasyonunu tamamlamış olacaktır. Özellikle işin savunma tarafında, zorlu eşleşmeleri rahatlıkla emanet edebileceğimiz bir isim olacak. Hücumda ise sayı anlamında çok büyük şeyler beklememek lazım ama zeka ürünü paslarından bir seçki izleyeceğimize hiç şüphem yok.
BU TAKIM NEYİ İYİ YAPAR – NEYİ YAPAMAZ?
Neyi yapamazla başlayalım. Bu takım oyunu hızlı oynayamaz. Hemen her pozisyonda, ortalamanın üstünde boya ve fiziğe sahip oyunculardan kurulu bir takıma sahibiz. Bu durum direncimizi arttırsa da, bir yandan da hızımızın düştüğü aşikar. O yüzden, Ersan’ın 4 numara oynadığı anlar haricinde rakibi dengesiz yakalayıp erken atışlar kovalamak gibi bir düşüncemiz ve becerimiz olmayacaktır.
Aynı durum, savunmada ve ribauntlarda ise bize avantaj olarak geri dönecek. Oyunun bu yönleri dikkate alındığında, kesinlikle en öne çıkan takımlardan biriyiz. Savunmayı sertleştirmeye, sakinleşmeye ve düşünerek oynamaya ihtiyaç duyacağımız kırılma anlarında oyun zekası yüksek oyuncu kadromuz sayesinde avantaj sağlayacağız. Şimdiye kadar, bunların hepsini, sahada somut olarak görememiş olabiliriz ama özellikle 15000 kişilik Sinan Erdem’de her şey çok farklı olacak.