6 Şubat 2007 |
7 Şubat 2007 |
14 Ocak 2008 |
22 Nisan 2008 |
27 Şubat 2009 |
13 Ocak 2010 |
26 Mayıs 2010 |
6 Ekim 2010 |
Sağ bek Sabri, kenarda İsmail olmasına rağmen sol bek olarak oynadı. Almanya'da sağ kanat oynayan Hamit sol açık olarak oynadı. Fenerbahçe'de başarılı olduğu dönemlerde sol açık olarak oynayan Özer ise sağ açıktaydı. Bu sezonun en formda isimlerinden Volkan Şen kadroya bile alınmadı. Doğal olarak Hiddink böyle bir kadro kurmak zorunda kaldı. Aurelio sakatlandı, oyuna Stoke City'de kadroya giremeyen Tuncay alındı, Trabzon'un formda oyuncusu Selçuk İnan'ın yerine. Bir ara Selçuk hazırlandı, formasını bile giydi. Son anda karar Tuncay oldu...
Sağ kanattan kaç kere geldi Almanya ilk yarı hiç saydınız mı? Gökhan ve Özer ileri çıkmadığı için denemediler bile. Fakat iki ters ayaklı, üstelik hayatlarında en fazla üç kere solda oynamış oyuncuları görünce maden gibi işlediler orayı. İlk golü de bu şekilde yemedik mi? Tuncay oyuna girince mecburen sistem değiştirdik. Daha fazla boş alan verdik Almanya'ya. Peki Selçuk girseydi oyuna bu boşlukları verir miydik? Yahu anlamakta güçlük çekiyorum şu dizilişi. Özer inanılmaz derecede formda olan bir oyuncu değil ki. Madem sol açıkta oynatacak adamın yok, koy Tuncay'ı sola, Hamit yerinde oynasın. Yahu Sercan bile daha etkili olurdu sol kanatta. Hamit yine kalitesi sayesinde idare etti orada ama neden en etkili olduğu bölgede oynamasın ki?
Nuri Şahin'e bakıyorum, alışık olmadığı bir bölgede (savunmaya en yakın isim olarak oynadı bugün) elinden geldiğince çabalıyor. Emre ileri bile çıkamıyor, Sabri'ye yardım edeceğim diye sola kayınca Almanlar göbekten onun boşalttığı yeri kullanıyor. Aurelio yerine oyuna giren Tuncay ise ortada bir sağa bir sola koşarak çırpınıyor. Selçuk İnan'ı oyuna almadın tamam, peki Ceyhun Gürselam'ı neden yanında oturttun. Madem önce durdurup sonra vurmayı planladık neden savunma yönü kuvvetli Ceyhun'u alıp, Emre ve Nuri'yi biraz daha ofansif kullanmadık.
O kadar çok yanlış var ki, saymakla bitmez. Bir oyuncu var Valencia gibi bir takımda oynuyor, üstelik çok formda. Hemde Türk bir oyuncu. Milli takımda da oynamış biri. Mehmet Topal'dan bahsediyorum tabi ki. Mehmet alınmadıktan sonra Volkan Şen nasıl alınsın ki kadroya. Arda sakatlık yüzünden 2 haftadır antrenmana bile çıkmıyor, biz onu tutup milli takıma çağırıyoruz. Yahu Volkan tam bu maçın adamı, al işte kadroya. Hızlı bir forvet istiyorsun, koy Sercan'ı olmadı Mevlüt'ü. Biz önde çoğalamıyoruz, oyuna giren Semih oluyor. Tamam Semih önde şişirilen topları tutuyor Fenerbahçe'de, ama karşındaki takımın sağ beki bile bizim 4-5 oyuncumuzdan uzun. Şişirdikçe top bize geri geldi. Ne Emre oyuna katkıda bulunabildi, ne de Nuri.
Şimdi 18 kişilik kadroya bakıyorum, Hakan Balta kenarda. Yahu adam formsuz falan ama, Sabri'den 100 kat daha iyi oynardı orada. Bu kadar yanlış üst üste gelince galibiyet çıkarmamız mümkün mü Almanya'dan. Hiddink çok iyi bir hoca, bunu tartışmaya bile açmam. Fakat standart bir teknik adamın bile yapmayacağı hataları yaptı bu akşam. Yılmaz Vural bundan kötü bir kadro kurar mıydı? Bülent Uygun, Abdullah Avcı daha ne kadar kötü bir kadro çıkartabilirdi?
Neyse bir mağlubiyet dünyanın sonu değil. Son olarak Mesut'tan bahsetmek lazım. Attığı golden sonra sevinemedi bile adam. Kendi kanından, kendi canından insanların ıslığına maruz kaldı 90 dakika boyunca. Islıklayanlar da haklı. Sonuçta böyle bir yeteneğin kendi milli formaları altında oynamasını istiyorlar. Fakat bu maçtan sonra kendisine hak verdim. O da Nuri ve Hamit'e bakıp neden diye soruyordur mutlaka. Biz daha kendi ligimizdeki değerlerimizden faydalanamazken, Mesut'tan ne kadar faydalanabilirdik? Hepsini geçtim, Mesut Alman milli takımında o performansı göstermese Real Madrid onu alır mıydı sizce? Bu maçtan sonra eminim kimse kızmaz Mesut'a.
Şimdi önümüzde bir Azerbaycan maçı var. Mutlaka kazanacaktır bizim milli takım bu maçı. Almanya maçını kötü sonuçlanmış bir deney olarak düşünelim. Hiddink yaptığı hatalardan dönecektir mutlaka.
Başlık FM 2011'in çıkacağı tarih. Çok da efsanevi değil ama ilginç de bir trailer'ı var onun da linkini koyayım.
http://www.youtube.com/watch?v=o7NWffZDjUA&feature=player_embedded
bu da oyunla ilgili bilgiler içeren bir video
http://www.youtube.com/watch?v=pr85WrMmyX0&feature=related
Selam, ben Galatasaray taraftarı Efe Yılmaz. 26 yaşındayım ve çocukluğumdan beri rerere rarara gassaray gassaray cimbombom kafasındayım. Hayatımda çok şey değişti, büyümek falan gibi evrelerden geçtim, değişmeyen tek şey ise takımımla olan aşkım. Çok güldüm, çok sevindim, yeri geldi çok üzüldüm. Ama her duyguda heyecanım vardı. Şimdi ise heyecanım yok.
Yağmurlu günün verdiği depresif düşüncelerle sabah aklıma takıldı şu soru. “En son ne zaman bir Galatasaray maçında bu aşkın doruklarına çıktım?” Unuttum sanırım böyle bir şeyi hissetmeyi. Başarılar kupalar gelip geçici şeyler. Mesele saha için sonuçlarda değil. Mesele sevdiğim takımın değerlerinin erozyona uğraması.
Sevgi yok, birbirine bağlılık yok, saha içinde terinin son damlasına kadar mücadele eden 11 adam yok, hocalara saygı yok, küçüklere sevgi yok, satın aldıkları taraftarlar dışında değer verdiği taraftar yok, oyuncuya bağlılık yok, adam satmamak yok, kısacası yok oğlu yok.
Peki niye inatla obsesif şekilde aşığım bu takıma. Bilmiyorum gerçekten. Aramızda ne kaldı bilmiyorum. En son dört futbolcunun Rijkaard’ın babasının öldüğü gün şebekler gibi eğlenmesi beni yordu, tuz biber oldu. Fatih Terim haberleri kabusum oldu. “Rijkaard gönderildi” başlığını görmekten korkarak açar oldum internet sitelerini gazeteleri falan. Geleneklerine bağlı kulübün bütün değerlerinden uzaklaşması ve yozlaşması mutsuzluğun en ağırını hissettiriyor bazen.
Futbolu benim gibi yaşamayanlar belki anlamayacak ama sevdiğim güzel kadını kötü yola düşmüş gibi hissediyorum. Hani gazeteler, “…. Şampi” yazarlar ya işte benim içinde olay “ELVED Galatasaray” noktasına geldi. Nasıl dönülür buradan bilmiyorum. Yorgun ve mutsuzum Galatasaray, Metin Oktay size öğretemedi sevenleri üzmemeyi. Siz beni çok üzdünüz.
En iyiler 21 Aralık 2010 tarihinde Zürih'te yardım amaçlı bir tenis maçında oynayacaklarmış. Nadal ve Federer birlikte başka ne yapsa bu kadar güzel olurdu emin değilim fakat, "The Match For Africa" reklam filmi ve kamera arkası tadında görüntüleri gerçekten çok sempatik
Credit Suisse presents THE MATCH FOR AFRICA federer vs nadal
Yükleyen cnr-190. - Basketbol, beyzbol, güreÅ� ve diÄ�er spor videoları.
Robin Van Persie, Thomas Vermaelen, Cesc Fabregas & Carlos Vela
Arsenal'ın futbolcuları geçtiğimiz pazar günü Londra'da oynanan Minnesota Timberwolves-LA Lakers maçında. Ve, evet öyle fotoğraflara karşı resmen zaafım var, buldukça yayınlamalarım bu yüzden. Bir de bunların tenis mücadelelerinde karşımıza çıkanları da var ki apayrı güzel.
Bu fotoğrafta bir giyim-kuşam değerlendirmesi yaparsak, ya Van Persie ve Vela gerçekten çok iyi giyinmiş, ya da Vermaelen'i ayakkabıları, Fabregas'ı da adı dahi kurtaramıyor. Süveter görüyorum, yanlışsa düzeltin.
* Şu Fotospor tadında başlık açma devrini kapatamadığım için özür dilerim.
Takımdaşlarla yemekte yapılan kritikler, olasılıklar, tahminler. Stad çevresi aksiyonları, bağıra çağıra yüksek kalp atışlarıyla stadyuma giriş.
Defans Blokları ve Fay Hatları
Maç zevkliydi, pozisyonlar vardı, üç sonuç da sürpriz sayılmazdı. Bir tarafta Türkiye'nin Hodgson'ı Şenol Güneş, diğer tarafta işini sessiz ve derinden yapan Schuster. Trabzonspor'un kaliteli yerlileri, Beşiktaş'ın kaliteli yabancıları... Hepsi sahadaydı. Ancak sahada hakem yoktu. Koymayı unutmuşlardı. Daha dakikalar 10'u gösterirken yukarıdaki pozisyon meydana geldi. Egemen'i tartışmak istemiyorum. Hak ettiği sıfatlar maçta ve maçtan sonra yeterince sarf edildi. Ancak şu pozisyona kart göstermeyen hakeme söylenecek laf azdır. Yayıncı kuruluş istediği ücreti ödesin. Takımlar istedikleri transferleri yapsın. Sonuçta iş federasyonda bitiyor. Ve biz, böyle hakemleri sahada görmeye devam edeceğiz. Şu pozisyondan sonra maç bitmişti zaten. Ondan sonra çıkan-çıkmayan kartlardan bahsetmek gereksiz.
Bir de kafamda soru var. Bu maçın hakemi, yıllar önce Fifa kokartı takıyordu. Kokartı alındıktan sonra daha fazla maç yönetmeye başladı. Bunun sırrı nedir?