TAŞRA BASKISI

İSTANBUL VE TAŞRA BASKILARI AYNI ANDA ÇIKAN BLOG

Onur Saygın l 14 Ağustos 2010 0 Yorum



Adnan Polat son 2 yıldır transfer dönemi boyunca kendisine yöneltilen mikrofonlara bu şekilde cevap veriyor. Nasıl bir amaçla bu cümleyi kullanıyo hiç bir fikrim yok. Yurt dışı kampına transferlerin yetiştiğini görmeden de ölücem sanırım. Sanırım artık Adnan Polat'a birilerinin transferin biten bi olgu olduğunu ve sezon öncesi hazırlıklara kadar biteninin makbul olduğunu anlatması gerekmekte. Bir önceki sezonu üçüncü tamamlamış bir takım sezon açılışında sadece 2 farklı futbolcuyla oynuyorsa ya teknik heyet kadrodan memnun ya da transfer yapmayı bilmiyoruz demektir. Rijkaard'ın açıklamalarından anladığımız kadarıyla memnun olmadığını biliyoruz. Geriye tek seçenek kalıyor o da transfer yapmayı bilmiyoruz.

2009-2010 sezonu tamamlandığından beri UEFA 2012 kriterleri konuşulup duruyor Galatasaray'da. Yönetim kurulunun onayladığı bütçeyi aşamayacaklarını, ekonomik külfet oluşturacak transferler gerçekleştiremeyeceklerini açıkladılar. 2005-2006 sezonundan beri Galatasaray'da aktif görev alan Adnan Polat bu kriterlerin hayata geçmesine 2 sene kala bunları hatırlaması, yeni stata geçilecek sezonda ''bütçeyi zorlayacak'' transfer yapmama kararı almasını anlamak mümkün değil. Beş senedir transferde dünyaları harcayarak iki sene kala ekonomik kriterlerin farkına varmak ne yazık ki sadece Türkiye'de gerçekleşebilecek olaylardan biri sanırım.

Sezonun ilk maçı olması nedeniyle çok umutsuz bakmak istemiyorum ama orta sahasından hücuma katkı sağlayacak tek futbolcu Mustafa Sarp olan bir takımın ilerisi için ümit verdiğini söylemek için polyannalığın sınırlarını zorlamak gerek.

Mustafa Akkaya l 13 Ağustos 2010 0 Yorum


İnsan şu fotoğrafa bakınca "bu nasıl futbolcu?" diye sorası geliyor. Ronaldo'nun göbeği zaten Real Madrid'teki son zamanlarından bu yana akıllarda yer etti. Hoş, onun yerine gelen adaşı da Brezilyalı'nın aksine her fırsatta kas şov yapmaya bayılıyor! Eski futbolcuları emeklilik sonrası halı sahalarda görmeye alışığız ama Ronaldo bu haliyle anca defansta kale gibi duran göbekli dayı rolünü oynayacak gibi.

Mustafa Akkaya l 0 Yorum


Bizim medya çok seviyor böyle abartmaları. Eminim ki the Sun ve onun gibilerini an be an takip eden bir sürü gazete ve internet sitesi var piyasada. Ne de olsa bu topraklarda boş hayaller, gerçek bilgiden çok daha önemli. The Sun, birçoğumuzun bildiği gibi İngiltere'nin tabiri caizse 'kolpa' tabloid gazetelerinden biri. Hatta önde gideni. Genelde bu adamların haberlerine güven olmuyor özetle. Ancak en son ortaya attıkları haber bile bizim medyada hemen yer bulabiliyor. Hem de öncelikli olarak. Habere göre Manchester City, Ibrahimovic'e yıllık 29 milyon € vermeye hazırlanıyormuş. Ki bu arkadaş şu an Barcelona'dan yılda 11 milyon alıyor. Yeteneği ve itibarı ne olursa olsun, bir futbolcuya veya bir çalışana %164 zam yapmak akıl kârı mıdır? Böyle bir habere kaç kişi inanır? Ama eminim haberi okuyan bir sürü insan da "yılda 29 milyon ayda 2,5 eder, günde 80 bin desen vs..." hesabına giriyordur. Amaç da bu değil mi zaten? Okuyucu bunu okumaktan ve hayal kurmaktan zevk alıyor. Habercinin de ekseni illaki o yöne kayıyor. Alan memnun, veren memnun...

Kadir Ar l 0 Yorum

                              


"Futbolu bırakmama kısa bir zaman kaldığını söyleyebilirim. Mutsuzken futbol oynamak çok zor. Dünya Kupası'ndan sonra bir türlü kendime gelemiyorum. Arjantin'e kupayla dönmenin hayallerini kurdum. Takımda herşey pozitifti ama hayatımda tecrübe ettiğim en zor şeyi yaşadım. 2 ya da 3 yıl daha Avrupa'da futbol oynadıktan sonra emekliye ayrılıp, Arjantin'e dönmeyi düşünüyorum..."

Henüz 26 yaşındaki Carlos Tevez, Dünya Kupası'ndan sonra yaşadığı travmadan bahsediyor. Resimde attığı golün Meksikalılar'a yaşattığı travmayı hatırlatmakla beraber, kendisini de uzun yıllar yeşil sahalarda görmek isteriz...

Kemal Mardin l 12 Ağustos 2010 1 Yorum


Servet Çetin'in Ntvspor'a verdiği röportajdan iki pasaj:
"Geçen seneki performansımı iyi buluyorum. Çünkü kötü maç oynadığımı düşünmüyorum geçen senede. Yine takımda en çok oynayan oyunculardan birisi de bendim. Son 4-5 maç gibi hocamız bir problem... Eee problem de değil de, oynatmadı. O da kendi kararı saygı duymak gerekiyor."
"Sonuçta, hocanın da son şansı, biz futbolcuların da. Çünkü iki senedir iyi bir performans sergileyemiyoruz. İnşallah bu sene, hem hocamız, hem de bizler iyi performans sergileyip istediğimiz kupaları almak istiyoruz."
Yapma Servet, Şevçenko'nun Servet'in sağından, solundan geçerek Fenerbahçe filelerini tam 4 kez sarstığı maçın ardından yerleşmişti dillerimize. Aradan geçen sürede Servet, teknik olarak pek olmasa da mücadele anlamında kendini çok geliştirerek kariyerinin zirvesine ulaştı. O dönemde Marsilya'ya transferi talihsiz bir şekilde iptal olmak zorunda kalmasa, o zirve süreci biraz daha uzayabilirdi belki ama hepimizin yakından takip ettiği üzere iniş, en az çıkış kadar hızlı oldu. Rijkaard'ın gelişiyle beraber bazı teknik melekeler de sergilemesi istenen ve bunu karşılamakta hayli zorlanan duygusal oyuncuda, maalesef manevi çöküş de baş göstermeye başladı ve hocasıyla bazı tartışmalar yaşadı. Futbol olarak eskisi kadar "Yapma Servet" dedirtmiyordu artık ama saha dışında yaptıklarıyla, "Yapma, ne olur yapma" dedirtmeye başladı.

Yukarıdaki alıntılardan ilkinde görüyoruz ki, Servet'in düşünce yapısında değişen hiçbir şey yok. Hala geçen sene yaşananları, hocasının kabahati olarak görüyor ve performans düşüklüğü yaşadığını kabul etmiyor. İkinci kısımda ise şirazeyi kaybediyor. 30 saniye önce kendi performansından ne kadar memnun olduğunu dile getiren Servet, iki senedir iyi performans gösteremediklerinden dem vuruyor. Yani ben iyiyim de çevrem kötü demeye getiriyor ve takım arkadaşlarını hedef gösteriyor. O da yetmiyor, Rijkaard'ı topun ağzına koyuyor. Röportajın bu kısmını, kulaklarıma inanamayıp tekrardan dinleme gereği duydum. Bir oyuncunun, bir teknik direktör için bu son şansı diyebileceğine ihtimal veremedim ama Servet Efendi, kendi kafasında Rijkaard'ın hükmünü yazmış bile.

İyi de Servet, sana mı kaldı demezler mi? Biliyorum, çok istersin Rijkaard gitsin ama sen bilmez misin ki, bu seneki olası bir başarısızlıkta, bu kadar büyük bir isme bile kıyılacaksa, sana hayli hayli kıyılacaktır. Hala böyle abuk sabuk konuşacağına, hocanla iyi geçinmeye baksan, futboluna konsantre olup yerlerde sürünen kredini biraz arttırmaya çalışsan daha iyi olmaz mı?

Onur Saygın l 0 Yorum



Türkiye transferi yılan hikayesine dönen oyunculardan biriydi Poulsen. 2008-2009 sezonunda Fenerbahçe ile anlaştı, anlaşamadı haberleri ile geçerken 2009-2010 sezonu da Galatasaray haberleri süsledi spor safalarımızı. Bugün itibariyle Liverpool transferi resmiyet kazandı. Hiç bir zaman neden bu kadar üst düzey takımlar onun peşinde koştu anlamamıştım. Geçen sezon İtalya'da 31 maça çıkıp 1 asistle sezonu tamamlayan 30 yaşındaki bir futbolcu için 5.7 milyon Euro bonservis bedeli bana pek mantıklı gelmedi. Liverpool taraftar forumlarında Poulsen hakkında yazılanlarla Galatasaray taraftar forumlarında Cana hakkında yazılanlar hemen hemen aynı. ''Sertliğe ihtiyacımız vardı ve bu sertliği en ucuza bu şekilde kapatabilirdik.''

Kadir Ar l 0 Yorum




Guardian'ın galeri kısmında bu sefer de Premier Lig'in başlangıcıyla ilgili fotoğraflar hazırlanmış. Ben en çok City'nin transfer çılgınlığı, Torres'in her seferinde sakatlanmak için bir yol bulması ve Rooney'nin dünya kupası travmasının devam edeceği ile ilgili fotoğrafları beğendim. Galerideki tüm resimlere de buradan ulaşabilirsiniz...

Mustafa Akkaya l 11 Ağustos 2010 2 Yorum


Hakem hataları futbolun bir parçası oldu artık. Ofsayt, gol, faul gibi tıpkı... Birçoğumuz farkında ki, hakemler de birer insan ve abartılı olmadığı sürece yanlış kararlara imza atabilirler. Milli Takım'ın Romanya karşısında bulduğu ilk gol, birçok hakemin düşebileceği bir hata sonucu penaltıdan geldi. Rumen oyuncunun tek yaptığı şey Gökhan Gönül'ün önüne ayağını koymaktı. Malum müdahaleyi yapan Gökhan oldu hatta ve sonuç penaltı!

Emre o penaltıyı atarken düşündüm. Basit bir hazırlık maçının 81. dakikasında o golü atsak kazanırız? Veya atamasak ne kaybederiz? Başta Gökhan olmak üzere pozisyona yakın olan herkes, o hamlenin kurallar dahilinde bir penaltı doğurmayacağının farkında. Hal böyleyken bizimkilerden biri (özellikle Gökhan) hakeme gidip kararın doğru olmadığını belirtse fena olmaz mıydı? Veya Emre penaltıyı bilerek kaçırsa? Evet, farkındayım ki biraz uç bir istek bu. Hatta istek bile değil, belki de ütopya. Ancak futbol dünyasında 2002'deki G. Kore maçından beri çöken, İsviçre felaketi ile dibe vuran bir imajımız da söz konusu. Euro 2008 ile biraz toparlanan, şike skandalı ile tekrar batağa saplanan bir imaj bu. Ve onu pozitife çevirmek için 4-4-2 veya 4-3-3'ten fazlası gerekiyor.

Hakemi yanlış bir karardan döndürmenin örnekleri yok değil. 9 yıl önceki Lazio - Fiorentina maçında durum 3-0 ev sahibi lehineyken hakem Collina Nedved'e yapılan bir müdahaleye penaltı vermiş, Çek oyuncu da buna itiraz etmişti. Tabii oyun berabere devam etse veya maçın önemi daha kritik olsa nasıl olurdu bilemeyiz. Ancak  bir gerçek var ki, içten gelerek yapılan bir fair play gördüğümüz anda 'oyun' kültürüne bakışımız da biraz olsun değişecek. En azından futbolun sadece 'art niyetli' hakemler ve 'futbolu bilmeyen' teknik direktörlerden ibaret olmadığını hatırlayabileceğiz.

Atilla Nesipoğlu l 2 Yorum






 Bence topu geriden oyuna sokabilecek stoper arıyor. Sizce?




Serhat Gürcan Gündüz l 0 Yorum



Shaq'in ne kadar muzip bir oyuncu olduğunu biliyorsunuz. All-Star maçlarından önce yaptığı dans showları, komik videoları, kendi kendine çektiği klipler efsane olma yolunda ilerliyordu. Geçen sezonun başında twitter'dan söylediği şarkıları yayınlayarak yine bizi güldürmüştü. Bu sene pek ses sedası çıkmıyor derken, bomba gibi bir videosunu buldum yeni "yeşil devin". Kendisi mi hazırladı, yoksa ses kaydı sonradan mı eklendi bilmiyorum ama gerçekten bu sıcaklarda güldürmeyi başardı beni. Hatırlarsınız, Gülben Ergen'in "Giden Günlerim Oldu" isimli şarkısını, genç bir arkadaşımız duşun altında söylemiş, oldukça makarası dönmüştü bu videonun. Shaq (tabi ki gerçekse) nereden izlediyse, bu arkadaşımızı taklit etmiş. Neyse daha fazla sözü uzatmayalım, aşağıdan izleyebilirsiniz videoyu.

Atilla Nesipoğlu l 10 Ağustos 2010 0 Yorum


R.Madrid, Chelsea'den Ricardo Carvalho'yu 8 milyon avroya kadrosuna kattı. Yıllardır kulübün parasını hücum oyuncularana harcayan Perez, "Mourinho etkisiyle" sonunda savunmaya akıllı bir takviye yapabildi. Forvet hattında derdi olmayan hatta fazlası olan R.Madrid, sıkıntı yaşadığı defansına da Carvalho ile çözüm bulabilir.

Şimdi hedefte Maicon ve Ashley Cole var. Ramos'u stoper oynatacağını en başından söylemişti Mourinho. Maicon-Ramos-Carvalho-Cole dörtlüsü önlerinde Khedira ve Alonso rakiplere kolay geçit vermeyen, bundan fazlası her parçası ile gole yakın bir savunma hattı. İlk sezonunda Barcelona'yı geçmek istiyorsa Mourinho, bu parçaları bir araya getirmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Futbolu hepimizden daha iyi bilen Mourinho'nun da planları bu yönde gibi. Hep beraber transfer sezonunun sonuna kadar bekleyeceğiz, göreceğiz.

Serhat Gürcan Gündüz l 0 Yorum


Uzun süredir bekliyorduk. Los Angeles Clippers, Chicago Bulls derken son olarak Detroit denedi T-Mac'i. Günlerdir pek fazla haber gelmiyordu fakat saatler önce yıllığı 1.3 milyon dolara 1 yıllık imza attığını öğrendik. Hayırlı olsun kendisi ve tüm basketbol severler için. Onu bir sene daha izlemek çok güzel olacak. Detroit'in genç oyuncularına da iyi bir yol gösterici olacaktır. Yenilenen ve gençleşen kadro onun liderliğinde iyi işler yapabilir.

Peki sakatlığı ne durumda? Açıkça söylemek gerekirse, Bulls ve Clippers onu kadrolarına dahil etmediğine göre, durumu çokta iyi değil. Takımın doktorlarından ve kendisinden bu konuda açıklamalar gelecektir fakat durumunu en iyi izleyerek öğreneceğiz tabi ki. Ne olursa olsun onu tekrar parkelerde görmek sevindirici.

Mustafa Akkaya l 0 Yorum


1992'de kurulan Premier League tarihinde, Championship'i altıncı sırada bitirip küme yükselen ve ertesi sezon tekrar düşmeyen tek bir takım vardı. 2006 yılında bunu başaran West Ham'ın ardından bu sezon Blackpool'u izleyeceğiz Ada'da. Sadece 140.000 kişilik bir nüfusa sahip olan sahil kasabasının birinci lige yükselmesini bırakın, Championship'teki yerini korumasını bile beklemiyordu çoğu kişi. Ancak topun ne olursa olsun yuvarlak olduğunu tekrar tescillemiş oldu Blackpool.

Menajer Ian Holloway, yeni sezonda Premier League'de tutunabilmek için İspanya Milli Takımı'nı örnek alacaklarını açıkladı. Fakat görünen o ki, kümede kalabilmek adına taktikten de fazlasına ihtiyacı var Blackpool'un. İşte 'the Seasiders'ın önündeki ilginç ve bir o kadar zorlu engellerden sadece birkaçı:
  • Premier League'te bir takımın en az 25 oyuncuya sahip olması gerekirken, bu rakam Blackpool için şu anda 17. Ayrıca lig atladıktan sonra ayyuka çıkan prim sistemi tartışmaları, futbolcular ve yönetimin arasını açıyor.
  • Blackpool'un elindeki tek scout olan Billy Dearden'in tek yurtdışı ziyareti, geçen yıl Macaristan'da izlediği bir maç sonucu gerçekleşti.
  • Blackpool'un tarihinde bir oyuncu için ödediği en yüksek bonservis bedeli 500.000 Pound.
  • Menajer Holloway'in sadece 4 tane yardımcısı bulunuyor. Üstelik bu ekibe bir kondisyoner henüz yeni dahil oldu.
Bakalım Blackpool, futbol topunun yuvarlaklığını pekiştirerek mucizenin anlamını tekrar yazabilecek mi?

Atilla Nesipoğlu l 9 Ağustos 2010 1 Yorum


Biri bana sorsa, "bir Almanlar nasıl olur?" diye, Schweinsteiger'in resmini önüne koyarım ve "işte Alman böyle olmalıdır." derim. Resime dönecek olursak, İngiltere'yi 4-1 yenip, eledikleri maç sonunda Lampard'dan aldığı formayı parkta arkadaşları ile takılırken giymiş olmalı Bastian. Bana ters geldi. Yakışmış mı yakışmamış mı karar sizin...

Cengiz Bahadır Özdemir l 8 Ağustos 2010 0 Yorum

Chelsea: 1  Manchester United: 3

Başlığa bakan biri, rengimizin ne olduğunu da anlamıştır herhalde. Ama taraflı tarafsız herkes, bu maçta Manchester'ın daha iyi oynadığını söyleyecektir. 100 yıllık bir geleneğe sahip olan Community Shield'i en fazla kazanan takımla, son kazanan takımın karşılaşmasını izledik. 2007'de Manchester United penaltılarla rakibini yenmişti. 2009'da ise Chelsea bu defa rakibini penaltılarla geçiyordu. Daha da geriye gidersek; 2000'de Chelsea rakibini 2-0'la geçmiş, 1997'de ise Manchester yine penaltılarla rakibini yenmişti. Community Shield'te durumlar 2-2'ydi.
Maç başladığında ilk 10 dakika Manchester United üstünlüğü vardı. Sonraki 10 dakikada ise Chelsea tehlikeli geliyordu. Genel olarak top Manchesterlı oyuncuların ayağındaydı. Rooney-Owen ikilisi orta sahaya geliyor, Park-Valencia ikilisi ise geriye yardım edip Chelseali bek oyuncularının etkisini kırıyorlardı. Ancak çok net bir şekilde O'Shea-Fabio ikilisinin aksadığı da görülüyordu. Chelsea ise uca Anelka'yı koymuş ve arkasına da Malouda-Kalou ikilisini yerleştirmişti. Orta sahayı kalabalık tutmak istiyorlardı. Ancak Manchester'da Valencia bugün çok iyi oynayınca planlar da tutmadı. 39. dakikada, o zamana kadar beş kez sağ kanattan gelmeyi deneyen Valencia golü atmıştı. Bu defa sağ kanada Rooney geçmiş ve şık bir pasla topu Valencia ile buluşturmuştu. Scholes'un savunma arkasına gönderdiği topu da unutmamak gerek. O da daha önce iki kez bu tip derin toplar atmıştı. Üçüncüsünde gol oldu.
İkinci yarıya üç değişiklikle başladı Manchester. Hernandez-Berbatov-Nani üçlüsü oyuna girerken Rooney-Owen-Park üçlüsü oyundan alınıyordu. Bunun iki sonucu olacaktı. Birincisi, ileride daha durarak oynayan Berbatov-Hernandez ikilisi, Chelsea savunmacılarını rahat bırakmayacaklardı. İkincisi ise bu iki forvet oyuncusunun geriye fazla dönüşleri olmayacaktı. Bu da Chelsea orta sahasının daha rahat top kullanması anlamına gelecekti. Olumlu-olumsuz bu iki etkenden ilki daha önce gerçekleşti. Topu sürekli ileri doğru şişiren Manchesterlı oyuncular, Berbatov ve Hernandez'i iyi kullandılar. Güzel bir kanat organizasyonunda, Valencia bu defa sağ kanattan içeri topu çevirdi. Garip bir vuruşla topu ağlara gönderen Hernandez oldu. Böylece ilk resmi maçında golünü atıyordu. Bu dakikadan sonra işler değişti. Chelsea daha baskılı oynamaya başladı. Drogba-Sturridge da oyuna girince maç Manchester yarı alanında oynandı. Ancak en önemli değişiklik Fabio-Smalling ve Anelka-Sturridge arasında olanlardı. Smalling oyuna girince, Evans sol beke geçti. Sturridge ile karşılaşmak durumunda kaldı. Sturridge, inanılmaz derecede ezdi o bölgede Evans'ı. Rakibinin ağırlığından yararlanan Sturridge üst üste iki pozisyon buldu. Üçüncüsünde ise çok sert bir şut çekti. Dönen topu Kalou tamamladı ve maç 1-2'ye geldi.
Bu golden sonra Chelsea iyice yüklendi. Nani'nin geriye gelmemesi, Manchester sol kanadında arızalara sebep oldu. Ancak fazla süre kalmamıştı. Oyunu yönlendirmesi gerekenler işlerini tam anlamıyla yapamayınca (Lampard-Essien-Benayoun) top kayıpları fazlalaşmaya başladı. Bir kontratak sonucunda Berbatov şık bir vuruşla durumu 1-3'e getirdiğinde ise her şey bitmişti. Geçen senenin rövanşını Ferguson almayı başarmıştı. Ancelotti cephesi ise üzgündü. Belki oyuncu değişikliklerini biraz daha erken yapsa durum farklı olabilirdi. Akıllarda güzel bir maç ve güzel goller kaldı. Ancak taraftarın, Ashley Cole-Rooney-Terry üçlüsünü sürekli ıslıklaması da kulaklarımızdan kaçmadı. Bakalım bu tehlikeli durum daha ne kadar sürecek?.. Community Shield'te işlem tamam. Sırada lig var. Onu da sezon sonu yazarız herhalde.

Atilla Nesipoğlu l 0 Yorum


Konumuz efsane oyuncuların takımın başına getirilmesiyse çizgiyi baştan çekip Aykut Kocaman ve diğerlerini ayırmak lazım. Örneğin Rıdvan Dilmen takımın başına getirildiğinde forvet transferi istemişti. Bu talebi karşısında ona uygun görülen futbolcu Yaw Preko olmuştu. Oğuz Çetin durumu en zorlu olanı. Önce Mustafa Denizli peşinden de Lorant'ın yardımcılığını yaptı. Özellikle Lorant'ın paramparça ettiği kadronun yönetimi ona verildi. Verilen trasfer sözleri yerine getirildi tabii ki. Oğuz Çetin'in forveti Beschastnykh olmuştu.

Tekrar Aykut Kocaman'a dönelim. Ben 82 doğumluyum ve Oğuz, Aykut, Hakan ve özellikle Rıdvan Dilmen'i izleyerek bu formanın sevdalısı olduk doğrudur. Vefasızlık yapmıyoruz Aykut Kocaman'ı hala çok seviyoruz. Ama bu sevgi beni kör etmiyor. Aziz Yıldırım'ı başkan olarak başarısız buluyorum. Ama bu sezon bundan öncekilerle bir değil bunu da görebiliyorum.

Aykut Kocaman bir sezondur takımın sportif direktörü olarak çalışıyor. Adnan Sezgin ve G.Saray'ın transferlerinden her fırsatta şikayet edenler unutmuş olacak ki Aykut Kocaman'ın bu takıma transferleri Andre Santos, Christian, İlhan Eker ve Caner Erkin. Bu dört adamdan üç tanesi Young Boys maçının en kötüleri. Yönetim forvet transferini bir türlü bitiremedi eleştirilerine de değinmek lazım. Asamoah Gyan'ı istiyor Aykut Kocaman. Aziz Yıldırım değil yanlış olmasın Aykut Kocaman özellikle istiyor. Ben de dua ediyorum bu transfer hiç bitmesin diye. 16 milyon euro eder mi Gyan sizin yorumunuza bırakıyorum. Diğer istekleri yerine getirildi  Aykut Kocaman'ın Stouch alındı, Krasic yerine onayıyla Dia geldi.


İstediği bütün adamları aldıktan sonra zaman da verelim destek de Aykut Kocaman'a. Dert değil kimlere verildi destekler Aykut Kocaman'dan mı esirgeyeceğiz. Ama o da bize bir şeyler versin. Bir aydır takımla beraber, mucize beklemiyoruz ki üst üste 5 pas yeterli bizim için! Kötü sonuçlar sonrası oyuncularını ipe çekmesin hep beraber daha iyiye gideceğiz desin. Ve tabii ki Alex'e dokunmasın. Rıdvan Dilmen'i eski hızında olmadığı için jübileye zorlayan, kendisini ve Oğuz'u eski kazanma hırsları yok diye takımdan gönderen Ali Şen olmasın!

Efe Yılmaz l 0 Yorum


Biraz sıkıntıdan olacak ki bir Galatasaraylı olmama rağmen Aykut Kocaman'ı ve akıbetini bu sıcak yaz gününde kafaya takmış durumdayım. Yazının çıkış sorusu ise Kocaman niçin göreve geldi? Aslında özne Aykut Kocaman ama bu durum yıllardır kısır döngü içinde debelenen takımlarımızın çoğunu kapsıyor bu sağlıksız yapı.

2000 senesinden beri Süper Lig'de sadece bir kez Fenerbahçe ardı ardına iki şampiyonluğa ulaşmayı başardı. Onun dışında bütün takımlar araya sürekli başka bir büyük takımı aldı. 2009-2010 sezonuna kadar İstanbul'un üç büyüğünün domine ettiği süreçte ise bir teknik direktörün yapabileceği en kötü şey şampiyon olamamaktı. Başarısızlığa tahammülü olayan başkanlar bu süreçte gömlek değiştirir gibi teknik direktör değiştirdi. Bu kıyımdan etkilenmeyen iki kişiden birisi 2001-2002'de Galatasaray ile şampiyon olamayan Lucescu ve 2007-2008'deki Ertuğrul Sağlam oldu. Lucescu, sarı-kırmızıları şampiyon yaptıktan sonra gönderildi, Ertuğrul Sağlam ise hayat devam ediyor dediği için istifaya zorlandı. Ha birde bu listeye 2009-2010 sezonundan Rijkaard'ı eklemek lazım. Diğer bütün başarısız günahkarların cezası verildi çok şükür.

Hedef şampiyonluk bizim için her zaman. Bu sene şampiyon olalım seneye kısmet. Sezon planlamaları sürekli olarak sezon bitince yapılır. Hatta önemli olan hep bir sonraki maçtır. İki hafta sonranın bile kimse için bir değeri yoktur. Uzun vadeli planlar ise futbolumuzda geçersiz bir terimdir. Hatta o kadar geçersizdir ki gelen yabancılar bile günü kurtarma peşine düşer bir yerden sonra. Çünkü kimse sizin o sezon ikinci olmanızı istemez ama her sezon şampiyon olmanızı ister. Birisi gelip uzun vadeli planlarım var dediğinde genelde kredisi yetmez. 2000'den beri başarıyı(!) yakalayan bütün teknik direktörlerin en önemli özelliği ise günü kurtaran bir dahi olmaktır.

Aykut Kocaman'ın başarısı da bu yeteneğiyle doğru orantılı olacak. Kimse onun planı var mı yok mu, uzun vadede başarı gelir mi, hatta gelebilecek başarı sürdürülebilir olur mu gibi etkenleri umursamayacak. Hatta daha vahimi bazılarının tek başarı kriteri şampiyonluk olduğu için, Aykut Hoca'nın Ankaraspor'a oynattığı güzel futbolu unutup "İyi adamsa kız isteyelim" mealinde günlük özlü sözler söyleyecek. Evet futbol enteresan.

Efe Yılmaz l 0 Yorum


Anadolu'nun şampiyon iki takımı sezon öncesi Süper Kupa finalinde karşı karşıya geldi. Aslında maçın tarafları bile ülke futbolu için hoş çünkü İstanbul'un üç büyüğü maçı evde izlemek zorunda. Yani Olimpiyat Stadı dışında can sıkan bir unsur yoktu maçtan önce.

Geçen seneye göre çok az değişikliğe uğrayan ve saha içi oyun anlayışları birbirine benzeyen iki takım vardı sahada. Bursaspor, Ozan ve Volkan destekli  Turgay'ın arkasında Kirita, Batalla ve Ergic'den oluşan üçlü orta saha ve en arkada klasikleşmiş 4'lü savunma ile sahaya çıktı. Trabzonspor da aynı dizilişle sahadaydı. Burak ve Alanzinho Teofilo'yu desteklerken, defansın önünde Ceyhun biraz önünde Selçuk ile Coleman ve vazgeçilmez 4'lü savunma. Peki birbirine benzer iki takım arasında saha içinde ve skor tabelasında farkı yaratan neydi?

İlk yarıda iki takım birbirine net bir üstünlük kuramadı ama baktığımızda Trabzonspor saldırmaya çalışan, Bursaspor ise karşılayan konumundaydı. Kirita defansın önüne demir atmışken, özellikle Batalla, Ozan İpek ve Volkan yeteri kadar yardımcı olamadılar takım savunmasına. Buna birde sol bekin yerlisi Vederson'un yetersizliği eklenince, Trabzonspor karşısında direnç azaldı. Bordo-mavililer ise ataklarda süreklilk yakalayamadıysa bunun sebebi Selçuk ve Colman'ın pas alışverişini iyi organize edemeyişi ve kanatların bencilliğiydi.

İkinci yarıda sarı kartlı Kirita yerini Bekir Ozan'a bırakınca sallantıda olan takım savunması en ağır darbeyi aldı. Trabzonspor'un orta saha oyuncuları daha geniş alanlar bulup maçı şekillendirmeye başladı. Bursa hücum organizasyonunda da savunmadaki kadar etkisizdi, bunun sebebi ise okur yazar orta saha Ergic'in Türkiye'deki en etkisiz maçlarından birisini oynamasıydı. Sonuçta timsah baskıya dayanamadı ve geçen sezonun tartışılan transferi Teofilo üçleme yaparak Süper Kupa'yı Trabzon'a getirdi.

Trabzonspor uzun yıllardan beri ilk kez bir sezon öncesi bu kadar mutlu ve huzurlu. Şenol Güneş önderliğinde sakinlik ve dinginlik takımı olma yolunda ilerliyorlar. Defansa aldıkları Glowacki savunmaya cuk oturmuş gözüküyor. Jaja'nın da takıma eklendiği düşünülünce, alternatifli bir kadroyla lig yarışının içinde kalacaklarını öngörmek mümkün. Tek bir şartla, sonuç ne olursa olsun Liverpool maçlarından sonra bu huzura sahip çıkmak lazım ki ben Trabzon'un bazı ulemaların beklediği kadar kolay teslim olacağını düşünmüyorum.


Son şampiyonda ise hem geçen sezonun kronik aksaklıkları devam ediyor hem de bazı yeni ufak sorunlar eklenmiş durumda. Sol bek Vederson, geçen sezondan fazla bir fark ortaya koyamayacak gibi duruyor. Orta sahada Ergic aksayınca ona yardım edecek futbolcu dün yoktu. Fizikli bir Insua bu görevi yerine getirebilir ama onunda ne zaman form tutacağı belirsiz. En büyük sorunları ise bu sene herkes onları daha ciddiye alacak çünkü omuzlarında şampiyonluk apoleti var. Ama tabii ki 3-0'lık skora aldanıp "Bursa bu sene başarısız olur" gibi söylemlere başlamak futbola ihanet olur. Bu maçtan eminim Ertuğrul Sağlam alınacak dersleri en iyi şekilde çalışacak ve öğrencilerine aktaracaktır.