Ben bir marjinalim. Ben bir çapulcuyum. Alkoliğim, yer yer serseriyim. Bazen provokatör, bazen de teröristim. Yaşadığım ülkenin başbakanının gözünde, ben böyle biriyim. Günlerdir hükümeti devirmek için uğraşıyor, bu uğurda iç ve dış güçlerden yardım alıyorum. Demokrasiyi işlemez hale getirme amacıyla, halkı galeyana sürüklemeye çalışıyorum. Yine başbakana göre, amaçlarım da bunlar.
Peki, aslında ben kimim? Gerçekte amaçlarım neler? Bu amaçlarımın oluşmasındaki sebepler neler? Nelerden üzüntü duyuyorum, neler hayal ediyorum? Bilmiyorsunuz değil mi? O zaman buradan başlayalım. Çünkü en büyük derdim bu. Bilmenizi istiyorum. Ben nasıl biriyim, nasıl bir dünyada yaşıyorum, nasıl bir dünyada yaşamak istiyorum; bunların hepsini bilmenizi istiyorum. Komik gelebilir, katılmayabilir veya anlamayabilirsiniz. Hatta öfkelenebilir, kızabilirsiniz bana ve düşüncelerime. Hepsi kabul ama ben sizden tek bir şey istiyorum. Beni dinleyin, bir kez olsun kulak verin. Anlamaya bile çalışmayın, sadece dinleyin.
Açık konuşayım; ağacı, doğayı, yeşili önemserim ama uğruna da meydanlara çıkmam. Bu dünyanın artık kurtarılma eşiğini aştığını, ne yaparsak yapalım, çok geçmeden yok olacağını düşünürüm. Ancak benim gibi düşünmeyen, hala umut olduğuna inanan ve bunun için mücadele eden insanlar var. Bir kısmıyla bir haftadır tanışıyorsunuz, tanışıyoruz. Hepsi çok güzel insanlarmış. Kesinlikle şafak operasyonlarıyla saldırılacak, çadırları yakılacak, oksijen için savaşırken ciğerleri gazla doldurulacak insanlar değiller. Ama görüyorum ki siz pek sevmediniz bu insanları. Onlar size kitap okudu, siz bildiğinizi. Onlar size börek ikram etti, siz gazınızı. Onlar TOMA’nın karşısına geçip gitar çaldılar, siz su sıkıp akorlarını bozdunuz. Onlar gelin konuşalım dediler, siz mümkün değil dediniz.
Bir süre uzaktan izledim. Onları da sizi de dinledim ve karar verdim ki bu insanların size sesini duyurması şarttı. Varsın, yine sizin dediğiniz olsundu ama tepkilerini bu kadar güzel dile getiren insanlar sizinle masaya oturup en azından dertlerini anlatmayı hak ediyordu.
İşte, bu yüzden geçtiğimiz cuma akşamından beri karşınızdayım. Bana meydanlarda veya bir barikatın arkasında rastlamış olabilirsiniz. Sizin nerede, nasıl arsızlaştığınıza göre ben de orada, ona göre elimden geleni yapmaya başladım. Taksim’e sokmayız dediniz, ne hakla deyip maskemi taktım geldim. Beşiktaş’a gireceğiz dediniz, ne münasebet deyip gözlüğümü, ilacımı kaptım, barikatın arkasına geçtim. Kibir motorlu ve içten yanmalı zihinleriniz hep daha da sertleşmenize neden oldu. Zaman zaman beni öldürmeye çalıştınız. Ciddiyetinizi, üzerime attığınız portakal gazı ile anlatmaya çalıştınız ama haklı olduğunuza ikna olmadan vazgeçemezdim, üzgünüm. Birkaç insan hayatı, çokça yara bere, atmosfere kat yapacak kadar gaz ve viraneye dönüşen sayısız sokak sonunda anladınız ki, bunu da yapmanızın imkanı yok. Çünkü anladınız ki, haksızsınız! Tebrik ederim, başardınız.
Dünkü (pazartesi) tavrınız için teşekkür ederim. Türkiye’nin en önemli meydanını bize teslim etmeyi kabul ettiniz. Egonuzda yara açtı bu, biliyorum ama boşverin be; bizdeki yaralara sayalım, ödeşmiş olalım. Fiziksel yaralarımıza maneviyatınızı pansuman yapmayı hak ettik bence. Az buz üzmediniz bizi.
Başında da dediğim gibi, bizler iyi insanlarız. Onca şeye rağmen, dünkü tavrınızı ödüllendirmek istedik. Başbakanlık Ofisi’ne ilişmeyin yeter dediniz, kabul dedik. Demeyenler oldu, ikna ettik. Sizin de dediğiniz gibi aramızda provokatörler var. Sizden artan kala zamanımızda onlarla da mücadele ediyoruz ama bazen başaramıyoruz. Dün de iş başındaydılar ve pasif duruşumuzu yer yer sabote ettiler. Ne yapalım, onlar için de yine biz özür dileriz.
Sanıyorum ki bundan sonra ne olacağını merak ediyorsunuz. Çünkü iddialarınızın aksine, partiler, kişiler, kurumlar üstü, tecrübenizin olmadığı bir halk hareketi ile karşı karşıyasınız. Şimdi, bir de en önemli gücünüz olan medya elinizden kayıp gidiyor. Yurt dışından gördüğünüz ve borsaya da yansıyan tepkiden zaten allak bullak olmuş durumdasınız. O yüzden size daha fazla acı çektirmeyeyim. Olacakları anlatayım da, zorlanmayın.
Öncelikle şuna emin olabilirsiniz; biz asla ama asla polise saldırmayacağız. Domates, biber, patlıcan; ne gazı atarsanız atın yerimizde dimdik duracak, karşılık vermeyeceğiz. Bizler saldırgan değil, direnişçiyiz. Haksızlığınıza, zulmünüze, anlayışsızlığınıza karşı direnişteyiz. Hayat tarzımıza yaptığınız müdahaleleri engellemeye çalışırken hayata müdahale etmeyeceğiz. Bizi dinleyene, anlamaya çalışana kadar sadece ama sadece direneceğiz. Mevcut tavrınızı koruduğunuz, yalanlar söylemeye, halkı kandırmaya devam ettiğiniz sürece, meydanlarımıza sizi sokmayacağız. Hükümetinizi devirmek gibi bir amacımız yok. Bizler devrimci değiliz. Yönetim tarzınızdan elbet memnun değiliz, istifa ederseniz ziyadesiyle memnun oluruz ama bunun için zor kullanacak halimiz yok. Bu direnişin ne kadar süreceğine siz karar vereceksiniz. Tekrar hatırlatayım, bir tek talebimiz var: Bizi dinleyin! Bunu yapmaya hazır olduğunuzda haber verin, sizi Taksim’e davet edeceğiz; oturacağız; konuşacağız. Biz değil, siz bizi ikna etmeye çalışacaksınız. Yapabilirseniz, seve seve tekrardan meydanlarımızı sizinle paylaşacağız. Merak etmeyin, biz yüzsüz değiliz; tepenize çıkmaya çalışmayacağız. Güvenin bize; hayatınızda ilk kez. Göreceksiniz, her şey çok güzel olacak.