Bundan iki sene önce bu kursa gittim ve hayatım bir şeye benzemeye başladı. 25 yaşındaydım, üniversitede boşa zaman harcıyor, sınav dönemlerinde bile yüzümü kimseler görmüyordu. Ve hatta sanırım birlikte bölüme başladığım insanların yüzde 90'ı mezun olduğu için hiç arkadaşım yoktu okulda. Bu kursun bir önceki seneki ilanını kurs başladıktan sonra görmüştüm ve gidenleri kıskanmıştım. Sonra bir pazar sabahı gazetede ilanını gördüm. Yamulmuyorsam aynı dönemde üniversitede finaller falan vardı. Birikmiş param ile kendime yeni bir dizüstü bilgisayar almayı düşünürken, acaba bu kursa mı başlasam sorusu belirdi kafamda.
Kurs ile ilgili kurumsal ve ciddi bilgi almak isteyenlerin bundan aşağısını okumasına gerek yoktur. Ama abi "Geç bu ayakları" diyorsanız buyrun devam edelim.
Çoğunluğu erkek (60 tane falan) üç kız (ki iki senedir bahsi geçen dördüncü bir kız var benim hiç görmediğim) 60-65 kişilik bir sınıf. Üniversitede okuyanı, çalışanı, üniversiteyi yıllar önce bitirmiş olanı ya da henüz liseye gideni. Başka başka kafalar aradan iki üç hafta geçtikten sonra yüz yıllık arkadaş gibi olduk. Kurs biteli iki sene oluyor, hala İstanbul'da olanlarla bir şekilde görüşülüyor. İnternetten sıklıkla goygoy yapılıyor. Zaman zaman beyin fırtınaları sonucu çılgın projeler üretiliyor sonra herkes birbirinden üşengeç olduğundan bir bebek daha ölü doğuyor. Ama son iki senedir bu ekiple ne yapılıyorsa "Yüzde yüz gülme garantili". Liseden sonra insanlarla sosyalleşmekte ve düzgün arkadaşlıklar kurmakta zorlanan ben (Erdem okuyorsan sen hariç) hayatımın en keyifli günleri olan lise günlerinin hızlandırılmış bir modelini yaşadım. Buradan huzurlarınızda iki senedir iyi günde kötü günde hayatımda olan adamlara da teşekkür etmeyi bir borç bilirim (yazar bu satırları yazarken ağlamıyor siz de okurken ağlamayın)
Olayın bir de akademik boyutu var. Derslere gelen hocaların büyük çoğunluğu büyük şans, bir daha kendileri ile görüşmek konuşmak mümkün olmayabilir. Atilla Gökçe'den, Mert Aydın'dan ya da Yiğiter Uluğ'dan hem tecrübelerini dinlemek hem de spor tarihinden okumakla yıllar sürecek şeyleri dinlemek bir güzellik.
Ümit Kıvanç'ın sorularına cevap vermeye çalışmak (ki beyler Ümit Hoca'ya ilk dakika kesin kıl olacaksınız ama sonradan anlayacaksınız ne yapmaya çalıştığını) Tanıl Bora'nın ve İbrahim Altınsay'ın şiir tadında cümlelerini dinlemek bunlar her zaman olacak şeyler değil. Barış Kuyucu ile sabah sabah şam fıstığı yemek ve Emek Ege'nin ne güzel insan olduğunu öğrenmek de cabası. Bağış Erten ve kursun her şeyi Mustafa Taha'ya ise edecek teşekkür söyleyecek laf yok.
Eğer "Allahım ben süper başarılı olup, en güzel yerlere geleceğim" hırsına kapılmaz, sınıftakileri rakip değil arkadaş olarak görürseniz, sonuç ne olursa olsun tadından yenmez haftasonları sizi bekler. Öteki türlü de belki başarılı olursunuz ama gecenin ikisinde arayacağınız en az 10 telefon eksik olur rehberinizden.
Normal seviyede okuduğunu anlayan biriyseniz, kurs sonunda iyi kötü haber metni yazmayı öğrenirsiniz. Gerisi tamamıyla kader kısmet. Ama gerisiyle ilgili söyleyebileceğim tek şey kurumların isimlerine kanıp tercihler yapmayın. Ufak ve emin adımlarla ilerlemeyi tercih edin.
Not: Bir de eğer benim kadar şanslıysanız (ki bu konuda mümkün değil) iki sene önce gittiğiniz bir kurstan sertifikadan fazlasını alırsınız. O zamanlar "asistanım" olan hatun kişi şimdi gönlümün sultanı olaylar olaylar.
0 yorum