Sezon başında yapılan transferlerden sonra denilen şey "Önümüzdeki 2-3 yılın takımını oluşturuyoruz" olmuştu. Bunun için de sabretmek gerekiyordu. Ancak sabrederken aynı zamanda da umut verilmesi icap ediyordu. Neticede bahsettiğimiz takım Üç Büyükler'den biriydi. Lige fena başlanmamıştı. Trabzonspor yenilgisine kadar her şey iyi gidiyordu. Avrupa'da da kolay takımlara karşı alınan net sonuçlar umut veriyordu. Ama gözle görülür bir şey vardı. Bu psikopat hücum hattını destekleyecek sağlam savunmacılar lazımdı. İleri-geri gidişleri yapabilecek kaliteli bekler, oyun kurabilecek ama aynı zamanda hamlelerinde çabukluk olacak stoperler, devamlı koşacak orta sahalar gerekiyordu. Trabzonspor, Manisaspor, Porto, Kayserispor yenilgileri ile bu öngörülerin yanlış olmadığı ispatlandı.
Burada iş teknik heyete kalıyordu. Belki de bu kadar fazla hücumu düşünmek faydalı değildi. Göze hoş gelen futbol herkesin istediği bir şeydi ama şuursuzca hücum etmenin hiçbir güzelliği yoktu. Schuster ve ekibi inatlarından vazgeçmediler. Daha sonra da rakiplerin oyununa laf etmeye başladılar. Haksız mıydı Schuster? Haklıydı ama o da kilit açmak için oradaydı. 10 dakikada 10 faule maruz kalan Guti'siz de bu takım bir şeyler yapmalıydı. Biz bekledikçe o inadından vazgeçmedi. Sonunda biz ligden vazgeçtik.
İkinci yarı başladığında hiçbir şeyin değişmediği hemen belli oldu. 5-1'lik Bucaspor maçından sonra hiç umut vaat etmeyen bir Beşiktaş vardı ligde. 5-0'lık Gaziantep Belediyespor galibiyeti de bizleri kandıramazdı. Karabükspor sonrasında önce Adalı'nın, ardından Demirören'in açıklamaları ise tek kelimeyle skandaldı. Bütün bunlar, yönetimin eskiden hiç ders almadığını gösterir nitelikteydi. Sonra bir anda 2. İbrahimler Kavgası hortladı. Sallantıda giden ve hedeflerini Avrupa-Türkiye Kupası ekseninde geliştiren takımın bir de içinde sorunlar çıkmıştı. 2008'den sonra birbirleriyle geçinemedikleri söylenen Toraman ve Üzülmez'den, Üzülmez takımdan gönderildi. Toraman ise "küfür etmediği" gerekçesiyle takımda kaldı. Ama Ersan sakat olmasaydı muhtemelen Toraman da takımdan gönderilirdi. Yerli stoper ihtiyacı yüzünden Toraman takımda kaldı. Ama bunu, bu şekilde söyleseler büyük bir karaktersizlik örneği olurdu. Çok karakterli yönetimin bunu yapması beklenemezdi. Bu karmaşa içinde Dinamo Kiev maçına çıkıldı. Fark yenildi. İnönü'de bu kadar gol yediğimiz ikinci bir maç hatırlamıyorum. Dört gol Beşiktaş için fazlaydı.
Bence 2-3 senelik proje daha ilk aylarında çökme aşamasına geldi. Dinamo Kiev'e deplasmanda 5 atsak bile bu değişmeyecek. "Balık baştan kokar" misali Beşiktaş çok kötü yönetiliyor. Çarşı özgürlüğünü kaybetmiş. Futbolcuların bazıları çabalarken, bazıları bitse de gitsek havasındalar. Bugün kaptanlık adayı Quaresma tekme attıktan sonra alkışlanıyorsa söylenecek fazla şey kalmamış demektir. Çünkü bizler Rıza'nın kaptanlığını görmüş insanlarız. Kaptanlık için iyi oynamak ya da pahalı olmak gerekmez. Karaktere bağlıdır kaptanlık. Ama ne futbolcular ne de taraftarlar bunun farkında. Ne diyelim, Beşiktaş'a şu an her şey müstahak.
"Beğenmeyen gelmesin kardeşim" tadında açıklama yapan Schuster'e de bu tavrından sonra "badem bıyık" yakışır.
0 yorum