Yaklaşık iki senedir, Galatasaray Spor Kulübü başkanı Adnan Polat’ın ve yönetiminin basiretsizliği üzerine söylemlerimi eski blogum, burası ve değişik sosyal medya platformlarında dile getiriyorum. Geldiğimiz noktada değişen gene bir teknik direktör oldu, gelen ise efsane futbolcu. Şimdi hemen burada herkesin aklındaki şu basit soru akıllara geliyor, Adnan Polat başkan olduğundan beri göreve getirilen her teknik adam kötü ise, inatla takıma kötü antrenör seçen bu yönetim nasıl hala görevde?
Kalli ile yollar ayrıldı, Cevat Güler görünümlü oyuncuya ve Adnan Sezgin’e dayalı düzenli şampiyon olduk. Sonrasında hem Cevat Güler’in emekleri görmezden gelindi hem de takımın başına Skibbe gibi gelecek vaat eden bir isim getirildi. Biz gene hayallere daldık taraftar olarak. Uzun vadeli planlarımız olacak, gençler takıma kazandırılacak sandık. Sonra sezon ortasında efsane kaptanımız Bülent Korkmaz takımın başına geldi. Benim için futbolcu Bülent Korkmaz üzerinde tartışma gerekmeyecek kadar büyük bir isimdi. Ama basiretsiz yönetim onu da bozdu. Hocalık sonrası dönemdeki saçma ötesi açıklamaları ise çarpık futbol düzeninin bize hediye ettiği özürlü çocuklardı.
Bülent Korkmaz takımdan ayrıldığında çok merak ediyordum, kim yerine gelecek diye. Hatta bu kadar benim Galatasaray ile olan bağımı belirleyecekti. Günü birlik başarı peşinde koşmayan birisi olarak, gelecek isim önemliydi. Bu ismin Frank Rijkaard olduğunu öğrenince ise üç gün yüzümde şebelek bir gülümsemeyle gezindim. Uzun vadeli hayaller kuruyordum artık. Total futbolun en güzel misyonerlerinden Frank Rijkaard ve Johan Neeskens artık benim tuttuğum takımın başındaydı. İlk günden son güne kadar tam destek hep destek dedim. Çoğu kez arkadaşlarımla uzun tartışmalara girdim. Onların niçin başarısız olduklarını, asıl sorunun yönetimde olduğunu, takımın kurtuluşunun Adnanlardan kurtulmak olduğunu savundum. “Ben de Barcelona’yı şampiyon yaparım” diyenlere ise ağzımla değil, başka yerimle güldüm sürekli. Bir Rijkaardsever olarak itiraf etmek lazım ki, Türkiye’de başarısız oldu. Bunun sebepleri sonuçları, aslında uzun uzun yazılır ama gerçekten artık manasız.
Şimdi Galatasaray yönetimi biz taraftara yeni bir oyun oynuyor. Kendilerine yöneltilecek eleştirileri engellemek için, seçtikleri yeni canlı kalkanlar ise Hagi ve Tugay. Samet formspring’den bir soru sormuştu bana. Maradona mı Hagi mi diye. Ben de eğer futbol bir dinse Maradona benim tanrım Hagi ise peygamberim demiştim. (Teşbihte hata olmaz) Kendisi bana hayatınım en güzel günlerini yaşatmıştır. Galatasaray’ın başında Hagi’yi teknik direktör olarak görmek beni tabii ki mutlu ederdi. Ama bu yönetimin bir kez daha beni kandırmasına dayanamayacağım. Şimdilik Galatasaray benim için bitmiştir. Bu blogdaki son yazım Galatasaray ile ilgili. Ülkede futbol bu denli zihniyetsizce yönetilmeye devam ettikçe, biz taraftar bu şekilde kandırılmaya devam ettikçe kendi adıma yapabileceğim şey bu. Çünkü biliyorum ki, Adnanlar işler kötü gidince Hagi’’nin de kellesini almaktan çekinmeyecek ve gene olan bizim saf ve temiz duygularımıza olacak.
Çocukluğumdan beri sebepsiz yere Galatasaraylıyım ama artık bu kadar. Ömer'in de dediği gibi ben artık bu ırza geçiş durumuna daha fazla ortak olamayacağım.
2 adım daha geri gidersek, sorun Adnanların Galatasaray ı yönetmesini sağlayan Galatasaray kongresi, onunda lise tarafından yegane sahibi olmasını sağlayan tüzük.