TAŞRA BASKISI

İSTANBUL VE TAŞRA BASKILARI AYNI ANDA ÇIKAN BLOG

Sporun Siyah Kuğuları

Kemal Mardin 29 Ocak 2011


Dikkat: Black Swan filmini izlemeyenlerin, bu yazıyı okumaması tavsiye edilir.

Beyaz Kuğu, platformun tepesine çıkmış, az sonra ölümü taklit edecek. Siyah Kuğu'nun ona yaptığına dayanamayan benliğini boşluğa bırakmadan önce seyircilere son kez bakıyor ve kendini yer çekiminin kollarına teslim ediyor. Sahnede sergilenen gösteriyi çılgınca alkışlayıp Beyaz Kuğu'nun ölümünün tasvirini hayranlıkla izleyenler için bundan sonrasında bir şey yok. Perde kapanıyor ve evlerine gidiyorlar.

Perdenin arkasında ise bambaşka bir son yazılıyor. O alkışları duyabilmek adına, kendi Beyaz Kuğu'sunu da karanlığa teslim eden, Siyah Kuğu'ya boğun eğdiren Nina Sayers için perde sonsuza dek kapanıyor. Ölümün tasviri, gerçeğine dönüşüyor.

Darren Aronofsky'nin müthiş güzellikteki Black Swan (Siyah Kuğu) filmi, beklentileri karşılayabilmek adına ölüme giden bir yola giren ve yukarıda anlatıldığı üzere, hikayesi çıkmaz sokakta biten bir balerini anlatıyor. Filmin bu bloga mevzubahis olmasının sebebi ise ne zamandır spor odaklı olarak yazmak istediğim bir konuyu sanat perspektifinden işliyor oluşu.

Filmde, "Beyaz Kuğu'yu herkes oynar ama önemli olan Siyah Kuğu'yu oynayabilmek" deniyor. Spor dünyasındaki hakim beklentiye oldukça paralel. Çimde, parkede, pistte veya üzerinde spor icra edilen herhangi bir zeminde, her daim görülmek istenen, simsiyah kuğular. Önemli olan katılmaktı söyleminin unutulmaya yüz tuttuğu, başarı odaklı spor dünyasında artık beyaz kuğulara yer yok.

Herkes takımında box-to-box bir orta saha oyuncusu istiyor mesela. Hem top kapsın hem gol atsın; hem en az 10 kilometre koşsun hem de bir nebze bile yorulmasın, 90. dakikada bile herkeslerden hızlı koşsun. Bunu bir insandan bekliyoruz, 'insandan'! Büyük çoğunluğu iki merdiven çıktıktan sonra nefes nefese kalan, kıçım başım diyen insanoğlundan.

Şunu artık anlamak gerekiyor. Normal bir insan vücudunun bunu yapamaması gerekiyor. İnsan, futbol oynarken 90 dakikada 10 kilometre koşmak, 1 metrenin üstünde sıçramak veya 100 metreyi 10 saniyenin altında koşmak için yaratılmış bir varlık değil. Bunları başaranlar, sınırları zorlayan istisnalar. Hayatlarını Siyah Kuğu olabilmeye adayan, bu amaçla akla hayale gelmeyecek fedakarlıklar yapan insanlar.

Bu insanları kendimizle aynı kefeye koyup kıyaslamaları bu gözle yapmak, saflıktan biraz fazlası oluyor maalesef. Aman canım, spor yapıp bir de üstüne para kazanıyorlar, eşek gibi çalışacaklar tabii demek ise cahilliğin uçlarında dolaşmak.

Nice yıldız adayının kaybolup gittiğine veya görev adamı olarak tanımlanan onlarca sıradan oyuncunun çok çalışmayla nasıl yıldızlaştığına sayısız defa şahit olduk. Benim nazarımda çalışmak, iyi bir sporcu olma yolunda yeteneğin çok daha önünde gelen bir etken. Öyle böyle bir çalışmak değil ama. Dediğim gibi insanoğlunun sınırlarını zorlarcasına.

Bu noktada sanata bir yatay geçiş yapmak lazım. Ekmeklerini yaratıcılıklarından çıkartan sanatçılar hani hep biraz mazur görülür ya hani ufak tefek çılgınlıkları görmezden gelinir. Böyle olması gerekir çünkü. Gerçekten de senden benden farklı yaşamadan, daha farklı tatlar almadan veya duygular yaşamadan, o bayıldığımız eserler çıkmıyor işte ortaya.

Aynı bakış açısı sporda ise yerleşemiyor nedense. Olağanüstü işleri fiziksel olarak başaranlara töleransımız sıfır. Arda'nın sinema kapatmasına gelen tepkileri hatırlatmak, tahammülsüzlüğün ne noktada olduğunu anlatmak için fazlasıyla yeterli.

Sporcu hep çalışsın, günlerce kamp yapsın, ailesinden uzak kalsın ve kesinlikle ama kesinlikle normal bir insanın yarısı kadar bile sosyal hayatı olmasın. Sahada siyah kuğu ama sahanın dışında ise apak bir kuğu olsun. Olmaz, olamaz maalesef. Darren Aronofsky'nin pek güzel anlattığı gibi.

0 yorum

Yorum Gönder