Sezon başından bu yana değişen bir şey yok yine Kadıköy'de. Arzulu, hırslı, ısıran bir Fenerbahçe çıkıyor hep sahaya. Spor Toto Süper Lig'in lideri ve uzak ara en dominant takımına karşı da fırtına gibi bir 25 dakika oynayıp, Trabzonspor'un hatalarından da faydalanarak 2-0'ı buluyor ve geriye çekiliyor. Kalan 65 dakika boyunca evsahibi, bordo-mavililere kurduğu pusudan ise eli boş ayrılsa da geceyi üç puanla kapatıp istediğini alıyor. Maalesef ligi sadece kendi evinde oynamıyor takımlar ve bu yalancı baharlara benzeyen iç saha performansları artık beni tatmin etmiyor. Bu maçı Daum'un ilk göreve geldiği günden bu yana seyretmeye alışığım Saracoğlu'nda.
Hatta Alman Hoca bu oyunu zaman zaman deplasmanlara uyarlayabildiğinde zaten şampiyonluklar elde etmişti. Hatta Aragones'un o uyuşuk takımı bile bu maçta izlediğimiz futbolun aynısını derbilerde tekrarlayabilmişti. Bugün de Aykut Kocaman'in sahaya çıkardığı onbirden öte "o" kimlik sahada ve tribünde yerini aldı. Sırf da bu yüzden eleştiriyorum ben Aykut Kocaman'ı, bir senesini sportif direktör ve yarım sezonu da teknik direktör olarak geride bırakmasına rağmen hiçbir imzası yok takımın üzerinde. Kendi seyircisi önünde iyi bir Daum takımı, deplasmanda ise kötü bir Aragones oyunu izletiyor halen bize Aykut Kocaman. Sonuç: Kadıköy'de 10 maç sonunda namağlup iki beraberlikle toplanan 26 puanın yanında dört mağlubiyet bir beraberlikle 9 maçın ardından ulaşılabilen 13 puan.
Haftaya lider girip en yakın iki takipçisinin kendisine üçer puan daha yaklaşmasına izin veren Trabzonspor'da işler yolunda değil. Bir türlü çözemiyorum bordo-mavilileri. Ne zaman aldıkları oyuncu takıma direk katkı yapacak merakla bekliyorum. Hani takıma direk katkı yapmayacaksa alınan futbolcular, o zaman devre arası transferinin amacı ne. Bu söylediklerim her takım için geçerli olsa da Karadeniz temsilcisi için daha çok öne çıkıyor. Pişmiş aşa su katıyorlar hem de bu kadar sorunlu oyuncu grubuna sahipseniz çok tehlikeli bu dengelerle oynamak.
Bu gece ise kötü oynamadılar yine sahada futbol oynamaya çalışan taraf oldular ama yumuşak kaldılar. Sadece pas yaparak rakiplerinin direncini kırmaya çalıştılar. Oysa bununla yetinmeyip derbilerde fiziksel olarak da çarpışmalılar, eğer ligin sonunu zirvede tamamlamaksa hedefleri. Her gün futbol oynayarak galip gelemezsiniz. Bazı günler sadece ısırmak, rakibi bozmak gereklidir hele de çıktığınız stad Sükrü Saracoğlu ise.
And Oscar goes to
Maçın bir de hakemi vardı tabii ki "Bünyamin Gezer". Bu isim ne zaman düdük çalmak için sahaya çıksa kendisinin yönetmen olduğunu unutuyor ve hep başrol oynamaya karar veriyor. Bünyamin Gezer'in futbolcuların önüne hatta bazen Niang'a yaptığı gibi tam karşısına çıktığı anlarda insan futboldan soğumamak için savaş veriyor. Birçok hakem gördü bu gözler bu ligde maç yöneten. Bünyamin Gezer'den daha kötülerini de izledim ama futbolcu ile bu kadar inatlaşan, tribünleri bu sinirleriyle bu kadar oynayana şahit olmadım. Umarım bu şahitliğim pek uzun sürmez
0 yorum