Kış mevsiminin sonlarından, Mayıs ayına kadar olan döneme denir "Hakem Mevsimi". Haklı, haksız hemen hemen herkesin bu dönem içerisinde en çok konuştuğu kişiler bir anda hakemler olur. Sanki sezon başında bu hatalar yapılmıyormuş gibi, ligin sonlarına doğru daha bir göze batar hatalar. Tabi normaldir bu. Hem daha çok can yakar, hemde başarısızlıkları gizler.
Cumartesi gününü ele alalım. Kamil Abitoğlu o gün oynanan Beşiktaş - Karabükspor maçını katletti. Çaldığı, çalmadığı, veremediği goller bir hakemin, hakemlik hayatını bitirecek cinstendi. Aslına bakarsanız kendisini pek fazla suçlayamıyorum. Çünkü Beşiktaş maçlarında bunları daha sık sık yaşayacağız. Peki neden?
NBA maçlarını izleyenler var mı bilmiyorum ama, her sezon buna yakın şeyler yaşanır NBA'de. Fiziksel üstünlüğü olan bir oyuncuya çalınan düdüklerin asla bir ortalaması olmaz. Mesela Shaquille O'neal'ın Lakers kariyerini ele alalım. Pota altını domine ettiği dönemlerde, bazı maçlarda Shaq'in yanından geçtiğinizde hakemler faul çalıyordu. Fakat bazı maçlarda kollarına 2 kişi salıncak kurmuş sallanırken hakemler oralı bile olmuyordu. Çünkü hakemlerin kafası karışıyordu o oynarken. Yıldız olan oyuncu ve takımını mı koruyacağız, yoksa rakip oyuncuları ezdirmeyecek miyiz?
Hakem bunları kendi kafasında mı kuruyor? Tabi ki hayır. Buna hakemleri biz zorluyoruz. Yine NBA'den bir örnek verelim, en kolay faul çalınan oyuncu şüphesiz Wade'di bir dönem. Kallavi yazarlar "Wade'e çok kolay düdük çıkıyor" diye yazıyorlar, Wade "en sert hareketlere bile faul çalınmıyor" diye konuşuyordu o dönem. Sonuçta hakemler ya en ufak temasa bile düdük çalıyor, yada kafasını gözünü patlatsalar bile Wade'e yapılan hareketlere faul vermiyordu. Şimdi Quaresma'nın yaşadıkları, Niang'ın yaşadıkları, Emenike'nin yaşadıkları tamamen aynı.
Yıldırım Demirören basın açıklaması yapıyor (misal), "Quaresma'ya faul çalınmıyor, yıldızlarımız korunmuyor. Biz bu kadar para verip yıldız getiriyoruz, hakemlerin biraz daha bu oyuncuları koruması gerekiyor" diyor. Medyanın önemli simaları da diyor ki, "Kim olursa olsun her oyuncuya eşit şekilde davranılmalı". Hadi bakalım şimdi sen hakem olsan, çal bakalım o düdüğü çalabilecek misin?
Birde Emenike ve Niang gibi oyuncuların durumu var. Fiziksel üstünlükleri yüzünden hakemler faulleri süzmekte zorluk çekiyor. Tabi birde ezilenin yanında olma psikolojisi var. Yani fiziksel üstünlüğü olmayanlardan yana olur ya insan bir kavgada, aynı o hesap işte.
Cumartesi günü yaşanan o olaylar zincirinin ilk halkasıydı Toraman'ın Emenike'ye yaptığı faul. Hakem kırmızıyı çekemeyince "ne yaptım abi ben?" diye sordu kendine. Muhakkak yardımcıda aynı şeyleri düşündü. Daha sonra Emenike'nin iki penaltı pozisyonu yaşandı. Hakemin kafası, "Ne yapacağım abi ben?" sorularını yanıtlamaya çalıştığından bu pozisyonları da es geçti. Sonra durumu eşitlemek için, "kabak" gibi bir golü veremedi!
Klasman hakemliğine yeni geçmiş, fakat şuanda askerde olan bir hakem arkadaşım, hakemin o anki ruh halini aynen şu şekilde anlatmıştı bir tartışmamız sırasında geçen sene.;
"Oğlum bak şimdi, diyelim ki evde çok değerli bir vazo var. Sende koridorda top oynayan ufak çocuksun. Vurduğun top istemeden de olsa gidip o vazoyu devirdi. Vazo yere düştü, parçalara bölündü. İşte o anki pişmanlık hissini düşün. Maçta yanlış bir karar veren hakem aynı o psikolojiye girer bir anda. O olayın akabinde gelişecekler de, hakemin karakterine bağlıdır. Yani ya o vazonun kırık parçalarını alıp "bunu ben yaptım" diyeceksin, yada gidip o parçaları toplayıp saklayacaksın. Sonra işler daha da karışacak."
Bir karar vermek gerek yani. Hakemlerin yıldızları, büyükleri korumasına mı izin vereceğiz, yoksa herkese eşit davranmasına mı? Buna karar veremediğimiz bütün zaman zarfında hem yıldızlara, hemde Anadolu takımlarının oyuncularının aleyhine çalınan düdükleri tartışacağız.
Hakem sezonu açıldı, "Vira Bismillah!"
0 yorum