Kuzey Afrika ve Orta Doğu'yu saran ateş Bahreyn'e de sıçramıştı. Haftalardır süren protestolar ve çıkan olaylar sebebiyle 11 Mart'ta yapılması planlanan Bahreyn GP iptal edildi. Aslında bu haber sürpriz değil. Bir haftadır bu konu gündeme getiriliyordu. Bernie Başkan'a sorulan soruları, ihtiyar "Belli değil" diyerek cevaplıyordu. Belli olmaması tamamen taktik gereğiydi. Çünkü işin içine sözleşmeler giriyordu. Formula 1'deki herhangi bir yarışı, hele de takvimdeki ilk yarışı iptal etmek masraflı bir işti.
Sözleşme şartlarını tam olarak bilmiyorum. Ancak ortada yaklaşık 60 milyon dolarlık bir anlaşma var. Bunun 40 milyonu Bahreyn'in yarışlara ev sahipliği yapmasına, 20 milyonu ise takvimdeki ilk yarış olmasına ayrılmış durumda. Bernie'nin kalkıp "İptal ettik" demesi pek kârlı olmazdı. Topu prense bıraktı. Bahreyn Prensi de bu ortamda yarışların yapılamayacağını itiraf etmek durumunda kaldı. İnternetin, ulaşımın, daha da önemlisi, seyircinin olmadığı bir organizasyon düzenlenemezdi. Böylece Bernie yine kaybetmeden işini halletti.
Aslında bu bir iptal kararı değil, erteleme kararı. Bahreyn hala takvimdeki yerini koruyor. Yarış belirsiz bir tarihe ötelendi. Bahreyn prensi, kişisel olarak bu yarışların hayranı ve Bahreyn'de yarış yapılması -söylenenlere göre- çocukluk hayaliymiş. Dolayısıyla durum normalleştikten sonra yarışlar yapılabilir. Ama yönetimsel değişiklikler olup "Halkımız aç, bir de böyle lüks işlere giremeyiz" kararı alınırsa Bahreyn uzunca bir süre takvim dışı kalır.
Bahreyn'in takvimden çıkması bizler için umut verici. "Krizi fırsata çevirmek" deyimi tam bu noktada geçerli oluyor. Bilindiği gibi, Bahreyn-Birleşik Arap Emirlikleri-Türkiye üçgenini tehlikeye sokan Bulgaristan-Rusya-Hindistan yarışları önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak. Buna son yıllarda sporun her alanına acayip paralar saçan Katar'ı da ekleyebiliriz. Bu üçgenden Bahreyn'in çıkması, Türkiye'nin elini rahatlatır. Bunlara Melbourne valisinin "F1 ekonomik açıdan bize zarar veriyor" açıklamasını da eklersek işler daha da anlam kazanır. Spa, Monza ve Valencia'daki yarış organizatörlerinin açıklamaları da uzun vadede takvimin değişebileceğinin sinyallerini veriyor.
Rusya, Bulgaristan ikilisinin girmesi burada kritik öneme sahip. Avustralya'daki yarışlar, ileride ABD'de yapılacak olası bir yarışla ikame edilebilir. Ama diğer iki ülkenin girmesi bizi takvim dışına iter. Buna, İstanbul Park'a ilginin çok az olması ve hükümetin yeni sözleşmeye fazla sıcak bakmamasını da eklersek (ki yeni sözleşmede, eskisinin iki katı ücret ödenmesi ön görülüyor) bizim takvimde kalmamız epey zor olacak. Tek avantajımız, mükemmel bir piste sahip olmamız. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da "genç nüfusumuzun" olması bir şeyi değiştirmez. İlgi ve para bu yarışların kilidi.
Bu sene sözleşmenin son senesi. Gidip yarışları yerinde izlememiz gerek. Yılbaşına kadar bilet fiyatları yarı yarıyaydı. 3 günlük kombine biletlerin şimdiki fiyatları çok pahalı gibi olsa da, açık alan ve bronz tribün fiyatları uygun denilebilir. Sonuçta senede bir kez yapılıyor. Tehlikeli olarak gördüğüm Bulgaristan'da pistin yapılmasına daha var. Rusya da 2014'te Soçi'deki kış olimpiyatları yüzünden IOC'den izin alamadı (F1 pisti de bu şehirde yer alıyor). Katar'dan da henüz ses çıkmadı. Tüm bunları toplarsak, hükümetin desteği ve halkın geniş katılımıyla 5 yıllık yeni bir sözleşme imzalayabiliriz. Bir sporun içine Rusya, ABD, Hindistan, Uzak Doğu ülkeleri ve zenginleşen Arap ülkeleri giriyorsa o işte para vardır. Terk etmek ahmaklık olur.
"Viva La Revolucion" diyerek yazıyı bitirelim.
0 yorum