TAŞRA BASKISI

İSTANBUL VE TAŞRA BASKILARI AYNI ANDA ÇIKAN BLOG



Hani bazı filmler vardır, insan izlemeye doyamaz. Tekrar tekrar izlesen sıkılmazsın. Tıpkı "Hababam Sınıfı" serileri gibi. 1978 yapımı "Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor" sonrası tat vermez, serinin önceki filmleri gibi. Barcelona'da biraz öyle işte.

Futbol değil onların oynadığı oyun. Biraz basketbol, biraz hentbol karışımı bir oyun. Hatta elle oynanan bütün oyunları andırıyor, oynadıkları futbol. Gerçi fark etmiyor ki, adamlar ayaklarını bile elleri gibi kullanıyor. Dün akşamki maçta bildiğin perdeleme yaptı Puyol köşe vuruşunda.

Afellay dün oyuna girerken "Cruyff'un" öğrencisi Guardiola, "total futbol" kavramını elleriyle 15 saniye içerisinde anlattı. 1970 Hollanda'sını izleyip, halen total futbolu çözemeyen diğer herkese, nazire yaparcasına. Gerçi bizimde ustamız Cruyff olsa, belki bizde bu şekilde anlayabilirdik.

Ali Ece'nin çok güzel bir yazısı var Barcelona ile ilgili. Bulup okumanızı tavsiye ederim. Şimdiki futbolun nasıl oluştuğunu anlatıyor güzel bir dille. Cruyff'un Barcelona tarihini, teknik adamlığını yaptığı Guardiola'ya total futbolu nasıl öğrettiğini yazmış.



Cruyff takımın başına geçtiğinde takımda, Hagi, Stoichkov, Laudrup, Koeman, Romario ve daha bir çok yıldız vardı. Şimdi Iniesta neyse, Guardiola'da o zaman Barcelona için oydu.



Iniesta veya Xavi futbolu bıraktığında takımın başına geçerse hiç şaşırmam. Osmanlı zamanında tahtın babadan oğula geçmesi gibi olacak sanırım. Neyse, bu kadar tarih yeter. Zaten yazının konusu da bu değil. Zaten bu yazının konusu da yok.

Oyuncuları çok enteresan Barça'nın. Hepsi birbirinden alem adamlar. David Villa, basketbolda pivot olarak oynayanlar oyuncular gibi. Hatta örnek vermek gerekirse, bildiğin Dwight Howard. Topu ver, o smaçı vursun anlayışı var Barcelona'da.



Pedro desen, hani bakkallarda satılan kızkaçıranlar vardı, aynı onlar gibi. Nereye gideceği, ne yapacağı hiç belli değil. Bir insan yerinde durmaz mı iki dakika? Kimse demez mi "dur hele yiğidim, gel ayran aşı çorbası yaptım iç soluklan" diye Pedro'ya?



"Uyarı: Matrix ile ilgili Spoiler içerir."

Xavi ayrı bir dünyada oynuyor zaten. Matrix'de ki Neo gibi gördüğünü düşünüyorum futbol sahasını.



Yine Matrix'de operatör "Tank" nasıl çıkış buluyorsa Matrix'e bağlanmış arkadaşlarına, Xavi'de aynı mantıkla ara pası atıyor.

"Uyarı: Spoiler burada son bulmuştur."


Şimdi yazacaklarım yüzünden Iniesta'nın ve yanında oynayan oyuncuların avukatları bana dava açabilir "Bu nasıl benzetme arkadaş?" diye. "Ninja Kaplumbağalar" isimli çizgi filmi hatırlıyorsunuz değil mi? Hani Krang adında, sadece beyin olan bir karakter vardı. Iniesta bildiğin "Krang" bence. Bir insanın bu kadar yüksek bir futbol IQ'suna sahip olmasını ancak böyle anlatabilirim; o insanı kocaman bir beyine benzeterek. Yanında oynayan oyuncular da Krang'ın exosuit'i gibi. Exosuit'in de hani, kolları ve bacakları başka parçalarla değişebiliyordu ihtiyaca göre. Iniesta'ya yardımcı olacak oyuncular bu parçalar gibi. Biraz daha sert olması gerekiyorsa yanında Mascherano geliyor, farklı bir ihtiyaç varsa Busquets geliyor yanına.



Messi, Pedro ve Villa Amerikan filmlerinde ki kahramanlarsa, çağırdıkları destek ekibi Alves ve Abidal'den başkası olamaz. Yani bu üç isim iki oyuncu karşısında sıkıştıysa, hemen telsize "acil destek ekibine ihtiyacım var! Lanet olsun çapraz ateşte kaldım" diyor ve destek ekibi olarak bu iki oyuncudan biri gidiyor. Ne kadar saçma bir örnek olmuş olsa da, gerçekten olan bu.



Vehbi Tülek İstanbul'un fethini kaleme dökerken şöyle yazmış:

"İstanbul'un fethedilmesi için bazı gemilerin Haliç'e indirilmesinin zaruri olduğu görüldü. Zira Haliç'e gerilen zincir Hasköy ile Ayvansaray'da bulunan iki ordunun buluşmasına mani teşkil ediyordu."



Ne alakası var ki Barcelona ve Haliç'e gerilen zincirlerin? Valdes, Pique ve Puyol'u anlatmanın en basit yolu bu. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet'in gemileri karadan yürütmekten başka çaresi olmaması gibi, Barcelona karşısına çıkan oyuncuların da böyle tarifi imkansız bir taktik geliştirmesi lazım gol atabilmek için.

Peki Messi'ye ne demeli? Adam bildiğin 0-100 arasını üç saniyede çıkan arabalar gibi. Babamın deyişiyle "tavşan" gibi. Hani tavşanlar kaçarken sağa sola zigzag çizerek koşar. Messi'de topu aldığında öyle gidiyor işte. Hatta arada bir duruyor, coyote'den kaçan "road runner" gibi arkasına bakıp, dil çıkarıyor. O kadar abartıyorum yani.

"Messi'dir o Messi"



Peki ya Guardiola? Hepiniz onuda bir generale falan benzeteceğimi sandınız, ama yanılıyorsunuz. Aslında daha alengirli bir şey düşündüm onun için. Diyelim ki total futbol sözleri Johhny Mercer ve bestesi de Henry Mayer'e ait "Summer Wind" şarkısı olsun. Bu şarkıyı meşhur edenin de "Frank Sinatra", yani "Johan Cruyff" olarak düşünelim. İşte Guardiola, bu şarkıyı en başarılı şekilde yeniden yorumlayan "Michael Bublé" olur.

"Hanım Koş Barcelona'yı Eleştiriyorlar!"


Evet, uzun bir süre düşündükten sonra, Barcelona'nın da eleştirilecek noktası olduğu geldi aklıma. Hava toplarında çok etkisizler! Kornerden çok nadir gol atıyorlar. Ne gerek falan demeyin, beni bağlayan bir konu değil. Ben eleştiriyorum...

Son Söz

Babam okusa bu yazıyı benim yazdığımı bilmeden, "alkollüymüş herhalde yazıyı yazarken" der. Benim yazdığımı bilse "Yine çok mu içmeye başladın sen Gürcan?" diye sorar gelip. Bende biliyorum Ömer Üründül gibi, "kollektif futbol" ve "bloklar arası bağlantı" terimlerini kullanıp yazı yazmayı. Barcelona normal bir futbol oynamıyorsa, bende normal bir yazı yazmam onlar hakkında. Bu da böyle biline.

0 yorum

Yorum Gönder