Belki iki takıma da beraberlik yetmese, ortaya seyir zevki yüksek bir maç çıkardı. Ama takımların büyüklükleri bu maç için sadece kağıt üzerinde kaldı. 94 model Brezilya, 2010'da hala netice alıyor, ama bu neticeyi alırken haticeyi seven Samba tutkunlarının kalbini kırıyor. Portekiz ise eksiden topyekün sömürdüğü toprakları, şimdi futbol alanında sömürüyor. Kadrosundaki Brezilya kökenli futbolculara rağmen, Carlos Queiroz yönetiminde gitgide sevimsiz bir Avrupa takımına dönüşüyorlar. 2004 senesinde Avrupa'nın en güzel kaybedenlerinden, 2006'nın ise dördüncüsü Portekiz, gençleşen jenerasyonu ile kadrosundaki yıldızlara rağmen sıradanlaşıyor.
Yaş olarak izlediğim en büyük Portekizli yıldız Figo'ydu. Kendisi yıldız olmasına rağmen saha içinde takımıyla bütünleşir, hem kendisini hem takımını büyütürdü. Sonuçta futbol 11 kişi ile oynanan bir oyun. Ama günümüzün yıldızı Ronaldo, yetenekli ve başarılı bir futbolcu olmasına rağmen, takımı ile bütünleşemiyor. Sanki sahada 10 kişilik bir Portekiz ve ona eklemlenmiş bir Ronaldo var. Ronaldo topu ayağına alınca bütün takım onu izliyor. Bu garip uyumsuzluk göz önüne alındığında Ronaldo'nun Kuzey Kore maçından önce milli formayla aylarca gol atamamasına çok da şaşırmıyor insan.
Maça dönersek, anlık güzelliklerle yetinmek zorunda kaldık. Nilmar'ın direkte patlayan şutu, Fabiano'nun kafası, Ronaldo ve Raul Meireles kaçırdıkları dışında kalan 85 dakika futbol severler için sıkıcılık senfonisiydi. Dünya Kupası'nda takımlar ikiye ayrılıyor artık. Kazanma duygusunu güzel futbolun önüne koyanlar ve koymayanlar diye. Brezilya grubu birinci, Portekiz ise ikinci olarak tamamladı. Ama iki takım da oynadıkları 5 maçta güzel futbolun peşinde olan futbol dilencilerini tatmin etmedi.
portekizin yüzyıllardır süren bir santrafor sorunu var. bi' memlekette santrafor yetişmez mi ya? 4-6-0 total futbol oynasınlar dicem ama total futbol mantığına aykırı bir apaçi var takımda. ronaldo. süper bir egoya sahip.