Asıl hikaye ise buradan sonra başlıyor. Dünya Kupası’nın ilk gününden beri her ne kadar rakipleri zayıfta olsa ilk 25 dakika müthiş bir tempo ile ile saldıran Arjantin abandone oluyor. Eğer futbolda havlu atmak olsaydı, eminim ki Maradona çok sevdiği Arjantin daha kötü hallere düşmesin diye bu kuralı uygulardı. Benim derdim sahada olanlarla değil, maçın bitimi ile başlayan ben demiştimcilerle. O kadar ince bir çizgi ki bu futbol, adamı vezir de ediyor rezil de. Arjantin elenince başladı bugünün vezirleri “Zaten Cambiasso ve Zanetti’siz olmazdı” diye.
16.dk’da Almanya korner kullandı. Ceza sahası dışına düşen topu Messi aldı. İki kişi arasından çıkarttı topu. Bir üçüncü Alman karşısına dikilinceTevez’i gördü. Orta sahayı hızlı geçmişti Arjantin. Tevez tekrar boşa çıkan Messi yerine topu Di Maria’ya gönderdi. Bir kötü kontrol ve harcanan bir pozisyon daha. Tevez o pası tekrar Messi’ye verebilse maçın sonunda başka vezirler konuşuyor olacaktı belki de.
Tamam Maradona Hoca değil. Peki ya Dunga? G.Amerika elemelerinde kusursuz bir futbol ve bununla birlikte kazanılan Konfederasyon Kupası’nın hiç mi anlamı yok? Alışılagelmişin dışında sağlam bir defans hattı ve topu evelemek yerine direk kaleye giden bir Brezilya. Herkes hayran. Karşılarındaki en azından benim izlediğim en kötü Hollanda. Daha maçın başından itibaren defans hattı dağılmış Portakallar’ı koruyan ise Kaka. İki kez karşısına aldığı kaleye zeka dolu şutlar çıkartmasına rağmen Brezilyalı bir türlü fileleri havalandıramayınca rüzgar terse dönüyor.
Hızlı kullanılan bir serbest vuruş sonrası Melo-Cesar anlaşmazlığı ile skora dengeye gelir. 55 dakikayı futbol oynayarak geçiren Brezilya 1, aynı süreyi rakibini faullerle durdukmakla geçiren Hollanda 1. İzleyenler gibi ne olduğunu anlamaya çalışırlarken, bir de üzerine ikinci gölü de kalelerinde görünce Brezilyalılar adeta tükendiler. Son kalan umut taneciklerini bitiren isim ise maçın oyuncusu(!) Melo oldu. Kırmızı kart görerek rakiplerine desteğe tam gaz devam ediyordu orta saha oyuncusu. Bu yaşananların sonucunda tamamen dağılmış durumdaki Brezilya’ya karşı farkı ikiye çıkaracak golü atabilecek yetenekten uzak Hollanda günün kazananı oldu.
Bugün Dunga kovulurken, Marwijk kahraman. Tatsız tutsuz bir bir futbol ile gelinen yarı final. Vasat kalecileri, kötü savunma hattı, yorgun orta sahası ve henüz gol atamamış forvetleri ile gelinen yarı final. Sanırım Ömer Üründül haklı futbol gerçekten enteresan bir oyun.
Övgüler düzüyor vezirlerimiz Hollanda’ya. Nedeni ise Total futboldan vazgeçip, modern futbol oynamalarıymış. Marwijk’in takımını iyi yönetmesiymiş. Her dünya kupasında sahaya çıksınlar diye beklediğimiz Hollanda’nın hangi maçını keyifle izledik 2010’da soran yok.
Gelelim son Avrupa şampiyonu İspanya’ya. İsviçre’den aldığı ders ile başladıkları Dünya Kupası’nda akıllanmaya niyetleri yok. Afrika’daki takımların belki de en zayıfı olan Honduras’ı 2-0 ile geçmeleri dışında net galibiyetleri yok. Beş maç sonunda attıkları gol sayısı sadece “6”. Paraguay’a karşı elenmeye adeta göz kırptılar. Casillas eve erken dönmelerine engel oldu. Şimdi şampiyonanın en iyi takımı onlar deniliyor. Doğru! Buna itirazı olan çok az kişi çıkar. Ama elenen Şili, ABD ve Gana onlardan daha fazlasını verdiler bizlere. İşler iyi gittiği sürece vezirlerin sesi çıkmayacaktır. Elenmedikleri sürece en iyi futbollarını yenildikleri İsviçre’ye karşı oynadıklarını söyleyen de olmayacaktır.
1994 Amerika benim uzak ara favorim izlediğim Dünya Kupaları arasında. Romanya, Bulgaristan, İsveç, Hollanda o turnuvanın müthiş takımlarıydı. Fakat finali oynayanlar bize en çok heyecanı yaşatan bu ülkeler olmadı. Toplam 12 maçta 19 gol atabilen İtalya ve Brezilya oynadı. 12 maçta 25 gol atan Bulgaristan ve İsveç’e ise üçüncülük maçı kaldı. İtiraz etmemin nedeni bu, vezirlerin kazananı hep haklı kaybedeni ise suçlu ilan etmesi. Ve bunun futbolsever yığınlar tarafından bile kanıksanmış olması! Medyada görmeye alışmıştık ama alternatif medya bloglarda da görünce gelecek için korkar oldum.
Umarım derdimi azda olsa anlatabilmişimdir bu uzun yazıda...
94 bayrak adamların turnuvasıydı. ülkeleri adına bayrağı en önde koşturan bu adamlar sayesinde her biri hikaye olacak maçlar izledik. hagi'nin kolombiya'ya fizandan salladığı füzeyi, romanya-arjantin maçını, brolin'le andersson'la kanatlanan isveç'i, tek başına takım stoichkov'u, yekini'li amokachi'li renkli formalı nijerya'yı, bergkamp'ın brezilya'ya attığı harika golü.... ve yeni kıtanın futbol asla futbol değildir mottosuyla örülü dünya kupasının bünyede bıraktığı izleri..tatları..nasıl unutabiliriz..