"Futbol bir ölüm kalım meselesi değildir. Ondan çok daha önemlidir."
Tanıyanlar zaten iyi bilir Liverpool efsanesini yaratan Bill Shankly'nin bu tarihi sözlerini. Bir anlamda futbolun asla sadece futbol olamayacağı tartışmasını başlatan kıvılcım diyebiliriz bu sözler için. Simon Kuper'e göre de futbol sadece bir oyundan çok daha fazlasıydı, kimilerine göre ise bir oyundan öte değildi. Daha saftı yani. Bazıları bir din yerine koydu onu, hatta yüceliğini elle gol atarak pekiştiren bir tanrı bile ortaya çıktı!
Sevenlerinin tüm hayatlarını kaplayacak kadar geniş olabilir mi peki futbol? Hayatın ta kendisi olabilecek kadar? Aslına bakılırsa kimileri için olabilir. Evet, gayet olabilir. Sevmediği bir işi olan ve ağır şartlarda çalışan birini düşünün. Ya da işi olmayan birini. Hayatta pek bir becerisi olmayan, arkadaş çevresi kısıtlı, aşk hayatı yalandan ibaret, eğitimi zayıf olan bir adamı aklınıza getirin. Kendisinden yukardakiler tarafından her gün hor görülen, bir şekilde ezilen birini hayal edin. Kısacası sosyal hayatında sürekli gol yiyen, "bu toplumda ben de varım" diyemeyen birini canlandırın kafanızda. Böyle olsaydınız illaki tutunacak bir dal aramaz mıydınız? Tek başına güçsüz, ama sadece bir şemsiye altında toplandığında kimlik sahibi olabilecek birçok hayalperestten biri olmak istemez miydiniz? Peki, haftanın 6 günü biriktirdiğiniz stresi ve belki de nefreti, o 90 dakika boyunca, hatta öncesinde ve sonrasında, kusacak bir platformda bulunmak istemez miydiniz?
Bu taraftar için söylemiştir Shankly o sözleri. Var olma mücadelesi veren bir takımı canlandırarak, taraftarına da bir anlamda bu dünyada var olduklarını hissettirebilmiştir. Çünkü hayatta tutunacak belki de tek dalı Liverpool'dur o taraftarın; ve o dakikadan sonra Liverpool kazanamıyorsa, o da kazanamıyor demektir.
Hayatta karnını doyurabilmekten başka yapacak birçok şeyi olan birini düşünelim şimdi de. Sosyal bir çevresi olan, sevdiği işi yapmasının haricinde futbolla ilgilenen, yüzmeye giden, golf oynayan, veya sinemayı bilen, sanatla uğraşan bir insanı... Bu kişinin hayatında futbol olmasa da değişen çok şey olmaz. Anca hayatından bir renk eksilir o kadar. O boşluğu dolduracak başka bir uğraş bulur elbet. İşte böyle biri için futbol sadece futboldur. Bir oyundan öteye de gidemez.
Postu bir alıntıyla başlattım, alıntıyla bitireyim. Sözler, Eduardo Galeano'nun Gölgede ve Güneşte Futbol adlı müthiş kitabından. Anlatmaya çalıştığım ilk taraftar profilini bir paragrafta çok güzel özetleyivermiş:
"Fanatik", stadyuma kulübünün bayrağına sarılı olarak gelir, yüzü aşık olduğu renklere boyalıdır. Vurucu, kırıcı ve gürültü yapıcı araçlarla yüklüdür hep. Daha yolda gelirken bile gürültü ve hır gür çıkarır. Hiçbir zaman yalnız değildir. Kızgınların safına geçer, o tehlikeli kırkayağa katılır; aşağılananlar bir anda aşağılayanlara, korkaklar da korku salanlar haline gelirler. Pazar gününün aşırı yetkinliği, haftanın öbür günlerinin itaat dolu yaşantılarını, isteksiz aşk hayatını, sevilmeyen ya da hiç olmayan iş hayatını unutturur. Bir tek gün serbest kalan fanatiğin, o tek günde acısını çıkaracağı pek çok şey vardır.
0 yorum