TAŞRA BASKISI

İSTANBUL VE TAŞRA BASKILARI AYNI ANDA ÇIKAN BLOG

Yetmez Ama ?

Cengiz Bahadır Özdemir 8 Eylül 2010 ,

Türkiye: 3  Belçika: 2

Kafayı referandum muhabbetleriyle iyice sıyırdık. Dünya Basketbol Şampiyonası, EURO 2012 elemeleri, Amerika Açık gibi büyük turnuvalar varken bizlerin tek derdi evet-hayır oldu. Madem öyle, en azından başlıktan birilerini yakalayalım biz de. Aslında dünkü oyunu da çok iyi açıklıyor. Üç gol attık, en önemli rakibimizi yendik, grupta altı puana ulaştık; ama...

Kadro tercihinin skandal olmasından bahsetmeye gerek duymuyorum. Mantık şu; riske gerek yok, birbirlerini tanıyan oyuncularla şu dönemi atlatalım. Hayır, riske gerek var. Öyle olmasa neden Terim'in başını yedik? Hiddink'ten elbette sihirli bir dokunuş bekliyoruz. Şimdilik onu göremedik. Peki Belçika maçında sahaya çıkan kadro için denilecek bir şey var mı? Elbette. Orta sahayı ele geçireceğiz diye sahaya altı tane orta sahayla çıktık. Tuncay forvet görünümlü, Arda-Hamit kanatlarda ama sadece Arda oranın asıl oyuncusu. Emre-Selçuk İnan-Aurelio ise mucize yaratması beklenen orta üçlü. Aurelio'nun eskisinden uzak performansı, Selçuk'un Milli Takım'da tutukluluğunun devam etmesi, bütün yükün Emre'nin üzerine binmesine yol açtı. Böyle olunca da Emre'ye gelen top, Arda'ya uzandı ama ceza sahası içinde adam olmadığı için gol yollarında etkisiz kaldık. Üstüne de Van Buyten'in, Servet'e rağmen (ki Servet'e rağmen diyorsak adamın ne kadar güçlü olduğunu tahmin edebiliriz) kafayla attığı golle ilk yarıyı yenik kapadık.
Rakibin ilk yarıda hücum anlamında çok bir şey yaptığı yoktu. Fellaini ile geliştirilen ataklar, Dembele ve Gillet ile destekleniyordu. Ancak uçtaki Lukaku henüz alt seviyede olduğu için etkisiz kalıyordu. Tabi Hazard'ın olmaması büyük bir şanstı bizim için. İşin savunma yönünde çok eksiğimiz yoktu ama hücumda kısır kalıyorduk. İkinci yarıda Semih-Selçuk İnan değişikliği yapıldı. Gerçek bir forvetle başladık ikinci yarıya. Tuncay, onun yancısı durumuna geldi. Hamit-Arda içe kat etmeye başladılar ve onların oluşturdukları boşluktan bekler İsmail-Sabri (sonra Gökhan) bindirdiler. Tek bir oyuncu değişikliği ve oyun planının değişmesi bir anda hücumdaki etkinliğimizi arttırdı. İlk yarıda iki, bazen üç kişiyle hücum ediyorduk. İkinci yarıda ise bir anda beş-altı oyuncumuz ataklara katıldı. Böyle olunca Belçika savunması da dengesiz yakalandı. Bu dengesizliğe Kompany'nin atılması eklenince önce beraberliği sağladık, ardından öne geçtik.
Ama işi bu kadar kolay bitirmek bize yakışmazdı. Her zaman bir aksiyon, her zaman bir heyecan fırtınası yaratmak zorundaydık. Son günlerin başarılı kalecisi Onur, kamikaze pilotu gibi kalesinden çıkıp topa tek yumrukla uzanmak istedi. Ancak bunu beceremeyince Van Buyten ikinci golü attı. Savunma oyuncusunun ikinci golü atması ve ikinci golün özelliği itibariyle, akıllara Türkiye-Makedonya maçında üç gol atan Alpay gelmiştir herhalde. Ancak ne biz Makedonya'ydık ne de Belçika bizim seviyemizdeydi. İşin peşini bırakmadan, büyük bir sabırla üçüncü golü aradık ve Arda'nın şansla karışık golü geldi. Üçüncü golden sonra kontrolü vermedik ve sahadan galibiyetle ayrıldık. Hazard'ın son dakikada beş kişiyi çalımlayıp şut çekmesi ise ikinci maç için bize bir uyarı niteliğindeydi.
Almanya maçı öncesi istediğimizi aldık. Kaybımız yok. Ancak oyuncu olarak kaybettiğimiz çok fazla adam var. Nuri Şahin bunların başında geliyor. İlk 18'de bile yer bulamayıp tribüne yollanmış. Selçuk İnan'ın yerine ilk 11'de oynasa çok mu kötü olacaktı, o da hocanın sorunu. Volkan Şen-Necip-formunu yakalarsa Fatih Tekke-Mehmet Topal-Toraman gibi oyunculara Milli Takım yolu kapanmamalı. Nuri Şahin gibi bir yetenek oynatılmalı. Yoksa gurbetçi oyuncuların hiçbiri kalkıp da bu takımda oynamaz. Sonra da boşu boşuna adamları ''vatan haini'' diye yargılarız. Hatta bunu diyenler ''hayin'' şeklinde yazarlar ki, o da nasıl bir ironidir öyle?!

0 yorum

Yorum Gönder