Uçuyoruz; hem de yüksek irtifada. Süratini, ivmesini peyderpey yükselten ve arza endam eden füze gibi uçmaya devam ediyoruz. Hemen maç sonrası bu yoğun adrenalin ve keyif altında maçı teknik olarak analiz etmek epey zor. İnsan hayatında hissiyatın da mantığın önüne geçtiği anlar oluyor. Spor müsabakaları da bu anların önde gideninden.
Günlerdir söylendiği üzere 2009 Polonya'nın kara bulutlarını dağıtıyoruz teker teker. Önümüze taş koymuş, önce Yunanistan sonra Fransa ve en nihayetinde bu akşam çeyrek finalde Slovenya'yı alt etmeyi başardık. Hem de nasıl. 5'te 5 ile göz kamaştırıcı bir grup performansı sonrası eleme maçları öncesi hafif tereddütler yaşıyorduk. Tek maçlık korakor mücadelelerde savunma gayretimizi maçın bütününe yayabilecek miydik? Ya da maç sonunu artık bize yakışan şekilde ,arzuladığımız ölçüde oynayabilecek miydik? Fransa maçında gördük ki; bu takıma gözü kara inanmak, güvenmek lazım.
Farklı kazanılan Fransa maçı sonrası Slovenya maçının daha zor, başabaş geçmesini bekliyordu tüm kamuoyu. Normal olan da buydu. Hem Dünya Şampiyonası'nda bir çeyrek final maçı oynanacaktı hem de Slovenya Fransa'nın üstünde bir takımdı. Fransa atletik oyunculardan kurulu ancak lider oyuncudan yoksun, skor ve savunma gücü sınırlı bir takım görüntüsündeydi. Ancak Slovenya, Lakovic ve Dragic gibi üst düzey lig ve organizasyonlarda oynamaya alışmış lider özellikli oyunculara sahipti ve özellikle dış şut gücü yüksek bir takımdı.
İşte bu bilgiler ışığında hava atışından itibaren ilk çeyrek bitimine kadar parkede ortaya koyduğumuz oyun gösterdi ki; tünelin ucu açık. Nachbar penetreleriyle ve orta mesafe şutlarıyla ilk çeyrekte Slovenya adına direnç gösteren isimdi. Hidayet'in akıllı hücum setleri, Kerem ve Ersan'ın yüksek yüzdeli şutları; maçın tamamına da yayabildiğimiz agresif savunmamızla Slovenya'yı yavaştan sindirmeye başladık. Lakovic'i kitledik ki toplamda sadece 8 sayı atabildi. Aynı şekilde Dragic'in Sinan karşısında gardının düşmesi, Brezec ve Zupan'ın guardlardan yeterli desteği alamamasıyla farkı açmaya başladık. İlk yarı sonunda tabelada yazan skor ise 50-31.
Maçın ikinci yarısında da aynı savunma sertliğini ve hücum disiplinini devam ettiren millilerimiz; uzun bir aradan sonra belki de ilk kez kalbimizle dost bir seyir zevki yaşattılar bize. Maçın sonunda kanser olmadan, hop oturup hop kalkmadan sonuna kadar araladık yarı final kapısını.
Bitirmeden son bir parantez Sinan Güler'e açalım. Önceki maçlarda payeyi kah Ersan'a kah Hidayet'e kah uzunlarımıza verdik. Semih te hırsının itici gücüyle çok verimli bir maç çıkardı belki ama bu akşamın kürsüye çıkanı Sinandı elbette. Büyük oyuncu. Büyük te oynadı bu akşam. Savunmasına düzülecek methiye kalmadı doğrusu. Hücumda da bambaşka. Üçlük atışları bir yana içeriyi delmesi.. Sonrasında kendinden emin bıraktığı turnikeler.. Seyrine doyum olmuyor.
Haydi çocuklar! Çıkacağımız bir yokuş kaldı final adına. Aynı ekolün daha sert temsilcisi Sırbistan karşısına çıkacağız Cumartesi akşamı. Bu büyülü atmosfer, bu şölen devam etsin. Sizlere, bizlere final yakışır. Elinize, zihninize kuvvet...
0 yorum