Maç başlar başlamaz kontrolü eline alan bir Valencia, pardon kontrolü rakibe veren bir Bursaspor vardı sahada. Rakip, İspanyol kültürüne özgü “sahaya iyi yayılma” geleneğini anca ortalama bir biçimde uyguluyordu oysaki. Yalnız bu bile Bursaspor’un 1. ve 2. bölge arasındaki bağlarını aksatmaya yetti. Ceza sahasındaki topları sürekli uzun oynamak zorunda kaldı ve buna çözüm üretmekte zorlandı Timsahlar. Kendi yarı sahasında Şampiyonlar Ligi’nde yeri olmayan boşluklar da bırakınca, Valencia pek de çaba harcamadan ceza sahasına inmeye başladı. 16. dakikada gelen Tino Costa füzesine de bu şekilde izin verdi Bursaspor ve yenik duruma düştü.
Golün ardından nispeten toparlanma belirtileri gördük Bursa’da. Rakip sahaya daha iyi yerleşmeye başladılar. Ancak Valencia’nın tam tersine kanatları gayet etkisizdi. Vederson ve Ali Tandoğan sıklıkla ileri çıkıp hücuma zenginlik katmaya çalışsa da önlerindekilerden destek alamadılar. Çünkü Ozan İpek gerçekten etkisiz günündeydi ve Volkan Şen sürekli faule maruz kalmaktan verimli olamıyordu. Böylece zaten dirençli olan bir rakibe karşı orta sahayı geçmek özel bireysel yetenek ister hale geldi; ki bu noktada Insua’nın da vasat olması durumu zorlaştırdı. Derken yine Tino Costa’nın ayağından çıkan ve direkten dönen bir serbest vuruşu Aduris tamamlayınca rakip durumu 2-0’a taşıdı. Devre sonuna kadar da skorun getirdiği moral bozukluğu görüldü Bursaspor’da.
Özetle; Bursa’daki maç, Devler Ligi’ne yeni adım atan her takım için bir ders niteliğindeydi. Kendinden güçlü bir ekiple mücadele eden bir takımın yarı sahasında fazla boşluk bırakması bugünkü gibi sonuçlara yol açıyor. Özellikle rakip tecrübeliyse bu boşlukları kolayca değerlendirebiliyor ve nadiren atak geliştirse dahi golü bulabiliyor. Ardından skoru koruması ve hatta ani ataklarla farkı açması da çok zor olmuyor. Böyle bir ortamda bireysel pas hatalarının çok olmasının nelere yol açabileceğine değinmek dahi gereksiz.
0 yorum