Blogda olimpiyat başlıklı yazıların olmaması, fena halde canımı sıkan bir mesele. Zannedersem, günlük sportif faaliyetlerden fırsat bulup da olimpik yazılar yazamıyoruz. Olimpiyatlar, büyük siyasi ve toplumsal olayların yansımasıdır aslında. Barış, dostluk, kardeşlik gibi kavramlarla süslenmiştir. Gerçek hayatta yaşanan zalimliğe, haksızlığa, aşırılığa karşı güzel bir duruştur. Ülkemizde hiç eksik olmayan ancak bu aralar daha da keskinleşen siyasi kutuplaşmayla beraber daha önceden yazmış olduğum bir yazı aklıma geldi. Onu burada paylaşmak istedim. İşte o yazı:
Dünyadaki en büyük kötülüklerden biridir faşizm. Faşizmin doğurabileceği tek şey nefrettir. Bu nefretle beslenen nesiller ise hiçbir zaman dünya için bir şey yapmazlar. Kendisi gibi olmayanı yok etmekle uğraşmaktan, asıl güzellikleri göremez olurlar. Ancak faşizmin olmadığı yıllarda, henüz bu kavramın estirdiği terörü yaşamamışken, dünya başka bir utançla dönmekteydi. Kölelik kavramı artık bambaşka bir boyuta geçmişti. Antik çağlardaki kölelik ekonomik ve sosyo-kültürel birikimlerle alakalıyken, yakın çağda yaşanan köleliğin boyutu değişmiş ve ekonomik birikimle birlikte renksel duruma göre belirlenmiştir. Siyah derililerin, beyaz derililere hizmet etmesi gerektiği ortaya çıkmış ve Afrika'dan getirilen milyonlarca siyahi köle ezilmiştir. Ardından adamın birinin ''hayali'' gerçekleşmiş ve siyahi insanlar da normal insan muamelesi görmeye başlamıştır. Ancak siyahların, beyazlarla eşit olmasının sindirilmesi öyle kolay olmamıştır. İşte şimdi anlatacağım hikaye bu zor zamanları hatırlatan türden. Sporun zirvesindeki bir olaydan bahsetmek istiyorum.
Peki bu protesto gösterisinden sonra ne oldu? ABD'li sporcular, yaptıklarının son derece normal olduğunu ve bazı şeyleri bütün dünyaya gösterdiklerini ifade ettiler. Norman da böyle bir organizasyonun içinde bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi. ABD ise tam anlamıyla karışmıştı. Sporcuların böyle bir işe girişmesine inanamamışlardı ve bir daha olimpiyatlarda yarışamamaları için harekete geçmişlerdi. Gerçekten ikisi de olimpiyatlara bir daha katılmamış ve NFL'de bir süre oynamışlardı. Yaptıkları iş, o zamanlar çok büyük bir riskti. İki siyah sporcu da ölüm tehditleri almış ve hayatları eskisi gibi olmamıştı. Ancak 21. yy'a geldiğimizde kıymetleri anlaşılmış ve pek çok ödül sahibi olmuşlardı. Ama işin daha acıklı olan tarafı Peter Norman'ın başına gelenlerdi. Avustralya'da istenmeyen adam ilan edilmişti. Ailesi, kendisini terketmişti. 1972'deki olimpiyatlara katılma hakkı kazanmışsa da götürülmemişti. Ardından sakatlık yaşamıştı. İçki ve kötü hayatla birlikte sonunu hazırlamıştı. Günün birinde kalp krizi geçirmiş ve hayata veda etmişti. Tabutunu taşıyanlar arasındaysa siyah kardeşleri de vardı. Yıllar boyunca görüşmüşler ve son yolculuğa da beraber uğurlamışlardı. Bu arada, Norman'ın 1968 yılındaki 200 metrelik rekoru Avustralya'da hala kırılamamıştır. Bununla ilgili 2008 yılında Avustralya'da ödül almış Salute isimli film vardır. Sporcuların kendilerini oynadıkları bir filmdir. Neticede olimpiyatları sevmek için bir sebep daha vermiştir Norman ve iki siyah arkadaşı. Nuremberg filminden bir sözle yazımıza son verelim:
Gustave Gilbert: Bütün bu kötülükler, bunların sebebi, empati eksikliğinden kaynaklanıyor.
0 yorum