İzlediklerim içinde milli takım ayrıcalığından 2002'yi saymazsak en güzeliydi 2010. Zaten böyle büyük cümleler edebilecek kadar yaşlanmadım henüz. İçinde güzel hikayeler, özlenesi maçlar vuvuzela ve Ömer Üründül barındıran bir kupa oldu. Bende bu yüzden aklımda kalanları paylaşmak istedim sizinle.
Jabulani ve Vuvuzela
Turnuva başlamadan meşhur oldu Jabulani. Hazırlık maçınca Fransa kalecisini avlayışı bu şöhretini iyice pekiştirirken, Pirlo'nun paslarının isabetsizliği ile topa olan güvensizlik zirvelere çıkmıştı. Ama ne kadar garip dünyanın en iyi paslaşan takımlarından İspanya, aynı topla tıkır tıkır paslaştı, Almanya'nın hızlı ataklarında milimetrik paslar yerini buldu. Green ve Muslera gibi kaleciler zaman zaman yeteneksilziklerine kılıf olarak kullandılar güzelim topu, Forlan ise tartışmasız Jabulani'ye en iyi hükmeden futbolcuydu. Gol sanatının inceliklerini turnuva boyunca bizlerden esirgemedi.
Vuvuzela tartışmaları ise daha kupa başlamadan gündemdeydi. Kimimiz sevdik, kimimiz sevmedik. Bazı firmalar ise ses ayarları ile önlem alma yoluna gitti çıkan seslere. Ama bence özet şu: Sahada oynanan futbol güzelse vuvuzela sinek vızıltısı.
Ömer Üründül ve TRT 1
Biz garibim futbol severler vuvuzela korkusuyla kavrulurken, asıl gürültü canavarı Ömer Üründül oldu. İnanılmaz demode futbol yorumları ile turnuva başında bizi kızdırırken, ilk iki günün ardından sohbetlerimize geyik malzemesi olarak kaldı.
TRT'nin durumu ise daha vahimdi. İlk maçın 85. dakikasına kadar ekranda dakika ve skor yazmıyordu. Bir mucize eseri 85'de ekranın sol üst köşesine konan dakika spor, 87'de kaldırıldı. Sanki TRT turnuvayı yayınlayacağının farkında değildi. Bizim vergilerimiz geyiğine girmiyorum korkmayın. Ama güzelim turnuva nasıl ziyan edilir konusunda şov yaptılar. Maç sonu en güzel görüntüleri kesip reklama girdi, final maçına kadar hiçbir maçta, röportajları çevirme ihtiyacı duymadılar. Özet geçersek, rezil bir sunuş yaptılar.
Fransa ve İtalya
2006'nın iki finalisti gruplardan çıkamayarak turnuvaya veda etti. İtalya'nın zaten ahı gitmiş vahı yaşlanmış kadrosundan fazlasını beklemek hayalcilikti. En azından takım içi rezaletler yaşamadan veda ettiler.
Fransa milli takımının yaşadıkları ise en kibar haliye rezaletti. Futbolcuların Raymond DOMENECH'e yazdıkları mektupla zirveye ulaşan kepazeliklerle turnuvadan elendiler. Aslında Hiç fena olmayan bir kadroları vardı. Zidane'siz final oynamaları düşünülemezse de en azından çeyrek finali görmesi lazımdı bu kadronun. Ama başlarında teknik direktör olmayınca olamadı.
Güney Afrika
Dünya Kupası tarihinin gruplardan çıkamayan ilk takımı oldu Güney Afrika. İtiraf etmem gerekiyor ki ben sürekli FIFA'nın en sahibi ülkelere belli oranlarda güzellikler yaptığına inanıyorum. Ama bu kupa sanırım bu açıdan en temiz kupa oldu.
ABD, Şili ve Paraguay
Bu üç ülkenin adı yan yana yazıldığında konu genelde ABD'nin Latin Amerika'daki yolsuzlukları falan olur. Ama konu futbol olunca bende bu turnuva için bu takımların ortak özellikleri, turnuvaya kattıkları güzellikler oldu. Şili hocasına deli diyen gerçek delilere inat güzel ve atak futbol oynamayı tercih etti. ABD bütün siyasi sevimsizliğine rağmen futbolda yaptığı doğrularla saha içi sempatimizi kazandı ve Paraguay'da Cardozo o penaltıyı kaçırmamış olsa Dünya Kupaso tarihinin en görkemli sürprizlerinden birisine imza atacaktı belkide.
Uruguay ve Gana
Birisi Afrika'nın diğeri ise Güney Amerika'nın gururu oldular bu turnuvada. Oynadıkları maçın 120. dakikasında kader ağlarını ördü ve trajedi başladı. Suarez Uruguay'ın kahramanı olurken, Afrika kıtasının nefretini kazandı. Kolay değil, eğer Suarez o kurtarışı yapmamış olsa, Gana yarı finale çıkan ilk Afrika takımı olacaktı.
İngiltere ve Arjantin
Tarihin düşman kardeşleri bu turnuvada ortak bir kaderi paylaştılar. Almanya iki takıma da 4 gol attı. Kağıt üzerinde güzel kadrolara sahip iki takımda taraftarlarını üzdüler. Bu iki takımın yıllardır yarı final yahut daha ötesini görememesi daha uzun konular olduğu için onları uğradıkları hezimetlerle baş başa bırakıyoruz şimdilik.
Almanya ve İspanya
Başarı ve güzel futbolu birleştiren iki takım yarı finalde karşı karşıya geldiler. Ömrümde ikisininde taraftarı olmadı ve sanırım olmayacağım. Ama keşke bu turu Almanya geçseydi. Genç takımlardaki yetenekleri A takıma monte etme konusunda hepimize ders veren Almanya, yıllardır kazandığı antipatikliği tersine çevirdi.
İspanya ise 2008'den kötü bir turnuva geçirdi. Oynadıkları pas oyununun antitezlerini 2 senedir çok izledik. Bu onların handikabı olsa da yetiştirilen bu altın jenerasyon Dünya Kupası'nı kazandı.
Hollanda ve Çirkin Futbol
Sevinmek için sevmeyen romantiklerin aşık olduğu kadındı Hollanda bir zamanlar. Turnuva boyunca ise 90ların Almanya'sı gibi oynadılar. Hele final maçının ilk yarısında sergiledikleri kasap futbol normal bir hakemle daha vahim sonuçlara sebep olabilirdi. Turnuva boyunca onlara haksızlık mı yapıyorum dedim, ama büyük futbol adamı Cruyff'un kendilerine verdiği ayardan sonra düşüncelerimin haksız olmadığını anladım.
Daha burada anlatılmayan birçok hikayesi var turnuvanın. Dört sene daha bekleyeceğiz seni umarım 2014 daha da güzel olur.
0 yorum