TAŞRA BASKISI

İSTANBUL VE TAŞRA BASKILARI AYNI ANDA ÇIKAN BLOG

Galatasaray Oldu Mu?

Anıl Can Yıldırım 6 Ağustos 2010 ,


Statta seyrettiğim ilk maç sonrasında bu maç için hiç umutlu değildim. Fenerbahçe'nin de zayıf Young Boys'a elenmesiyle içimdeki karamsarlık artmıştı. Elenebilirlik ihtimalinin bu kadar su yüzüne çıkması, ya da bir başka deyişle öyle bir ihtimalin varlığının hissedilmesiydi adeta. Amacım maçı dakika dakika, pozisyon pozisyon irdelemek değil. Fakat bu 5 gollü galibiyet sonrası kimse skor yazısı beklemesin. Söylenmesi gerekenler, sırf ileride "bakın biz söylemiştik" demek için ya da buradan koskoca Galatasaray yönetimine uyarıda bulunmak için değil, bizi okuyan kitleye olan saygımızdan dolayı söylenmelidir.

Öncelikle Galatasaray kadrosunu ele almak gerekir. Fakat Rijkaard'ın sahaya sürdüğü takımı eleştirmek için değil, Rijkaard'ın eline verilen oyuncu topluluğuna göz atmak için. Futbol A.Ş. ve Sportif A.Ş. birleşimi sonrası defterden bir kalemde silinen 200 milyon liralık borç, Seyrantepe'ye yapılan muazzam stad, Kalamış Tesislerinin lodos sonrası tadilatı ve Yelken Şubesine hizmet vermesi, Galatasaray Adası'nın 2006'da kiraya verilip ismi değiştirildikten sonra hüviyetini tekrar kazanması... Adnan Polat yönetiminin son iki yıldaki idari başarıları bu saydıklarım. Dikkatinizi çeken bir şey oldu mu? Mesela bahsettiğim gelişmelerin yaşandığı Spor Kulübünün bir tane bile saha içi zaferinin olmayışı gibi. Bu yetmezmiş gibi ilerlemek yerine gerilemesi, insanın aklına "Acaba Kongre'den yanlış aday mı seçildi?" sorusunu getirmiyor değil. Haldun Üstünel'in önce görevinden sonra da yönetim kurulu üyeliğinden azledilmesi, üstü asla kabuk bağlamayacak bir yara olacaktır Adnan'lar yönetiminin. Bugün yönetimin hala transfer beklentisiyle taraftarı oyalayabilmesinin nedeni, birinin çıkıp Adnan Polat'a, "Adnan Sezgin'in sahadaki Galatasaray için yaptığı 3 olumlu somut aksiyon sayabilir misiniz?" diye sormamasındandır.

Madem sahadaki Galatasaray dedik, o zaman ona da bir göz gezdirmek gerek. Yapılan transferlerle giden gelenlere bir bakalım. Keita gönderildi, yerini Serdar Özkan veya J.P. Pino'nun doldurması beklenmekte. Geçen sezon yüzüne bakılmayan Servet, yokluktan Neill'in yanına yerleşti. Davul zurnayla gönderilen Leo Franco'nun, Aykut'tan daha kötü bir kaleci olduğunu söyleyenle hararetli tartışırım, ki ikisi de Galatasaray'ın kalecisi değildir. Ufuk herkesin hayali, ama kimse kapalı kutu olduğunu kabul etmek istemiyor. Top ayağına yakışmayan savunmadan topu alıp ilerideki incecilere aktarması için Cana getirildi. Fakat bu takım 3 savunma yönü ağır basan oyuncuyla oynadıkça, M. Sarp, Ayhan ve Barış 3'lüsünden ikisini görmeye devam etmek zorunda kalabiliriz. O bölgede oynaması bu saydığım 3'üne oranla daha makul olan Elano, sıkışık trafikte araba şarjı satan işportacı misali ilk teklif verenin camından içeri atılacak gibi. Adnan'ların şu ana kadar tek olumlu hamlesi, taraftarın tepkisinden çekinerek uzattıkları Kewell kontratı. Forvette sakatlıkları artık can sıkmaya başlayan Baros'un arkasına, ligin ikinci yarısının Şubat ayında 25'ine basacak, genç yetenek(!) Mehmet Batdal'ın alınması sadece, yönetimin bir kumar alışkanlığı olduğunu gösterir.

Vasıfsız, yapıcı olmayan eleştirilerde bulunmamak için ortada adı geçen Ledesma veya Rosicky gibi yüksek profilli oyunculara bu takımın şiddetle ihtiyacı olduğunu vurgulamak isterim. Bugün sokağa çıkıp Galatasaray taraftarlarına, hangi 2 mevkiye transfer istediklerini sorarsanız yüzdeler size net bir 2 mevki vermeyecektir. Galatasaray'ın (her ne kadar yabancı hakkının kaleciye kullanılmasına kesinlikle karşı olsam da) kaleye, defansa, orta sahaya ve forvete ihtiyacı olduğunu değişik kombinasyonlarla söylecek bir taraftar topluluğunu tatmin etmek zorunda yönetim.

Haftalardır içimde biriktirdiğim kendimce yanlışlarımı ve doğrularımı sıraladıktan sonra maça ve Galatasaray'ın sistemine ve dizilişine de birşeyler söylemek isterim. toplamı 10 eden ve çoğunlukla 4'ü defansa kullanılan dizilişlerin kalan 6'sını değişik(!) şekillere sokup yeni bir şey söyleyemeyeceğimi biliyorum. Bu yüzden Rijkaard'ın tek forvetli sistemi benimsediğinde hemfikir olup, forvet hariç kalan 5 oyuncunun bireysel olarak incelenmesinden yanayım. Bu incelemeye takımın lideri, herşeyi olarak aslanların önüne zincirlenen Arda Turan'la başlayalım. Ya da direk olarak gevelemeden belirteyim. Arda'dan forvet arkasında, Adnan Polat'ın deyimiyle "10 Numara" oynamasını beklemek, onu bitirmektir. Zihinsel olarak kuvvetli olmadığından, kaptanlığı ve 10 numarayı aldığından beri topun ayağında kalma süresinin artışı, 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya'daki enflasyon artışıyla kafa kafaya gider. Sol kanatta üzerine düşenden fazlasını yapmaya çalışmaması ve oyunu basit oynaması onun, alamet-i farikasını ortaya çıkarmasına yetecektir. Cana'nın yanına alınacak, iki ceza sahası arası gidip gelebilen, ayağına top yakışan, mücadeleci bir orta saha bu bölgedeki sıkıntıyı çözebilir. Elano'nun gönderilmesi durumunda ise yerine, hücumdaki topu yönlendirme görevini Arda'nın sırtından alabilecek bir oyuncu gerekli gözüküyor. Tabii bu dediklerim klavye başında tuşlara hevesle ardı ardına basarak düşünülmesi ve yazılması kolay olan fakat uygulamada, hele ki Adnan Sezgin gibi bir Truva Atı'nın önderliğinde çok zor hatta imkansız gibi gözüken adımlardır. Bir Galatasaray taraftarı olarak zerre haz etmesem de göbekten bağlı olduğumuz Adnan Sezgin ve ebedi dostu Adnan Polat'ın eğrisini doğrusuna denk getirmelerini beklemekten başka çaremiz yok gibi.

0 yorum

Yorum Gönder